'Diyarbakır'a Çanak Tutan Faşistler'

06 Nisan 2013 Cumartesi

Başbakan Erdoğan’ın akla karayı ters yüz eden, ustalık dönemine giren akil insanlara yönelik son söyleminde, son birkaç ay içindeki kimi siyasetçi, akademisyen, yazarların sergilediği faşizmin, terör örgütünün 29 yılda yaptığı tahribattan daha ağır olduğunu söyleyip, Diyarbakır Cezaevi’nde yaşananları da anımsatınca... O yılların yaşanmışlıkları, gazetecilik anılarım, tanıklıklarım sinema şeridi gibi gözlerimin önünden geçti.
Daha 1981 yılı içinde, Türkiye Gazeteciler Sendikası olarak Bingöl’ün merkez ilçesine bağlı köyünde yaptırdığımız ilkokul binasının açılış töreni için yönetim kurulu olarak köye topluca gidişimiz söz konusu idi. Bölgeye gitmişken Cumhuriyet adına bir hafta kadar ek süre kalıp bölge illerini dolaşıp hayvancılıkla ilgili bir yazı dizisi hazırlamıştım. Elazığ, Bingöl, Batman, Diyarbakır ağırlıklı turun dönüşünde önce Ankara’ya gelmiş, Türk-İş’in çoğunluk sendika başkanlarının bulunduğu sohbet toplantılarına katılmıştım.
Sadece Diyarbakır Cezaevi’nde yaşanmakta olanlarla sınırlı değil, bölge halkına yönelik her türden baskının çok acımasız, taze örnekleri ile isyan halinde anlatırken, çok sık ve net söylemle, “
Bu gidiş terörü hortlatacak. Çok kan dökülecek. Düşmanlık tohumları ekilecek. Dönüşü çok zor, kolay kolay onarılamayacak düşmanlıklar, yaralar açılacak” vurgulamalarımı, hak verseler de sessizce, tepkisiz dinleyen sendika liderlerine kızgınlığımı da unutmuş değilim. Bugünden geriye bakınca PKK terörünün tırmanışında 12 Eylül’ün şiddetinin katkısını yadsıyan yok. Sonraki yıllarda üst üste yığılan sorunları, cepheleşme sorumlulukları, sorumsuzluklarını uzun uzun örneklemek bu yazının konusu değil.
Beni acı acı gülümseterek geçmişe götüren görüntü kareleri, iktidar gücünün başını çekenlerden, en geniş cephede alt kademede gür sesle çıkış yapan koroya... Görüşleri alınmak üzere konuşturulan, bugünün barış isteyenler, geçmişten en sert çıkışlarla hesap soranlar cephesinde, gönüllü görev alanlar, bilim insanı, sanatçı, siyasetçi, gazeteci vb. akil insanlar içinde olanların o tarihlerdeki bire bir konumlarını, suskunluklarını, görünmez, arazi olma hallerini anımsamam. Gerçi bugün aynı, benzer sivil toplum örgütlerini temsil eden kimi isimlerde değişiklik var. Aslında çok da yok ya... Ama gidenlerin yerine gelenler de ideolojik ortaklıkta, yandaş cephelerden... Güce teslim olarak günü bedel ödemeden kurtarma, “
görmedim, duymadım, bilmiyordum, suçum, katkım yoktu”yu oynama öylesine yerleşik bir çıkar kültürü ki... Güç dengeleri ters yüz olduğunda, çıkarlar, korkular adına suç ortaklığının da ayıbını örtmeye yönelik, “geçmişin hesabı sorulacaktır” söylemi ile en çok bağıranlar da onlar..

\n

***

\n

Evet Sayın Başbakan, insanlık tarihinin her döneminde faşizme hizmet veren yazarların, aydınların, sizin dilinizle “toplumsal tahribat” yapma etkileri hafife alınmamalıdır. Faşizme hizmet verme suçu görerek, bilerek, bazen korkarak, bazen de kirli çıkarlar adına, insan haklarına, demokrasiye, hukuk devleti düzenine karşı işlenen suçları görmezlikten gelme, seyretme ile başlar. En büyük sorumluluk bu suçların işlendiği tarihlerdeki suç ortaklıkları ile başlar. Yani bugünün aydını, demokrat geçineni, sivil toplum örgütlerinde sorumluluk üstlenmişlerin, sanatçıların, gazetecilerin öncelikle bugünün işlenmekte olan insan hakları, demokrasi, hukuk devleti düzeni suçları ihlallerine karşı durmada sınav verme sorumlulukları vardır.
Bu ülkenin 12 Eylül süreci öncesindeki sol, toplumsal örgütlülüklerinin silindir gibi ezilmesini, 60 binin üzerinde insanın cezaevlerinde işkenceden geçirilmesini, bu arada Kürt sorunu üzerinden terörü hortlatacak kadar ağır, haksız, ayrımcı politikalar üreten uygulamalarla, geçmişle hesaplaşmayı bugün slogan yapmanın bedeli değil, olsa olsa ödülü var. Bugünün insan hakları, demokrasi, hukuk devleti savunuculuğunda öncelik, bugünün çoğunluk iktidar gücü ile yaşatılan ihlallere karşı bedel ödemeyi göze alarak durabilmektir. Yazarların faşistlik sınavı, tıpkı 12 Eylül sürecinde olduğu gibi öncelikle yaşanan tarihin içindeki ihlallere karşı yürekli duruşla ancak verilir. O tarihlerde arazi olmuşların bugünkü, o güne yönelik haykırışları ne ölçüde inandırıcı değilse, bugüne yönelik suskunlukları çok daha ağır faşizme hizmet içeriklidir.
Diyarbakır’a çanak t
utan faşistler, o tarihlerde yaşananlarda arazi olup bugün Diyarbakır üzerinden sadece çığırtkanlık yapıp Silivri’ye göz yumanlardır. Sivil, uzun süreçli çoğunluk iktidarı sürecinde, asıl bugün işlenen insan hakları, demokrasi, hukuk devleti ihlallerine karşı suskunluk, barış içinde, birlikte yaşam yollarına konulacak dinamitler gibidirler. Hukuksuz, haksız darbelerle hesaplaşmaya kalkışmak, en sıradan iktidar karşıtı eleştiri, protesto eylemlerine katılmış öğrencileri yıllarla içeride tutmak, YÖK’ü de kullanarak geleceklerini karartmak, KCK en büyüğü, kitlesel siyasi yargılamalarda her türden muhalefet odaklarından tutukluluklarla cezaevlerini doldurmak... Çözüm süreci olabilir mi?

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları