Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Çözüm - Seçim Pazarlıkları...

26 Haziran 2014 Perşembe

Çözüm süreci pazarlıkları ile seçim süreci pazarlıkları aynı terazide tartılır mı? Gelişmiş toplumlarda ve demokrasilerde asla... Öncelikle çözüm süreci, gündeminin sonuçları ile kalıcı, insan haklarını, demokrasimizin geleceğini bağlayıcı, belki de rejimimizin, ülkemiz yönetim biçimi, sınırları üzerinde de çok etkin rol oynayabilecek gelişmelerin aracı olması nedeniyle de toplumsal uzlaşmayı, olabilecek en geniş kapsamda, açıklıkta zorunlu kılacak bir sorun. Ülkemizin her görüşten vatandaşları, demokratik örgütlenmeleri, siyasi partilerin onayları olmasa da görüşlerinin alınması, hepsini kapsayacak bir tartışma ortamından geçirilmesi gereklilikten öte, bir zorunluluktur... Seçim süreci adı üzerinde seçimin konusuna bağlı olarak sınırlı dönemler için görev alacak kişilerin seçilmesi için sandığa gidilen, sonuçları ile yani oylarımızla dönemin iktidarı, bu seçimler özelinde cumhurbaşkanının belirlendiği bir süreçi kapsar...
Erdoğan iktidarlarının yerel seçimlerin ortaya çıkardığı rakamlara bakarak, Kürt oylarını en çoğu ile alabileceğine inandığı bir yasa tasarısı ile son dakika çıkışını, Kürt seçmene rüşvet niteliğini, gerçekten Kürt açılımında yararlı olup olamayacağını, yeterli bulunup bulunmayacağını, başka kaygılar içindeki seçmen üzerindeki sonuçlarını tartışmak olsa olsa bizim yamuk, amip gelişen, demokrasi gibi olamayan demokrasimizin sonucu... Varsayalım ki dün gün boyu da içeriğini öğrenemediğimiz paket gerçekten güncel sorunlara çözüm arayan içerikte. En azından ülkemizin yaşamsal önemdeki geleceği için bağlayıcılığı yerine, iyi niyetli güncel sorunlara gerçekten çözüm arayan içerikle sınırlı. Kürt oylarına yönelik rüşvet kastının seçim hilesi, taktiği ötesinde, kötü niyetli toplumsal yara açmada geriye dönüşü olamayacak sonuçları yok...
Dahası çaktırılmadan aslında iktidarları ile Kürt siyasal cephesinin tarafları arasında yapılmış görüşmelerin, pazarlıkların uzlaşmaya varılmış bir küçük, hukuk devleti düzenimiz, insan hakları, demokrasimize çok da zarar veremeyecek iyi niyetli demeti olsun... Erdoğan iktidarlarının bu kadar önemli bir konuda her zamanki yolunda, sivil diktatoryal üslupta yasa çıkarma hastalığının bir devamı, icraatı boyutunu ne yapacağız? Kapalı kapılar arkasında kendisi için önemli, anlamlı taraf saydığı Kürt cephesinin onayı alınmış olsa dahi, ki siyasi temsilcileri bunun tam aksi açıklamalar yapmaktalar... Başta parlamentodaki siyasi partiler, her siyasal demokratik örgütlülüğün sözünün olması gereken bir konuda, günübirlik, seçim hesaplarına yarayacak bir paketin kendisi antidemokratik, amacı ile çelişen boyutları ile nasıl yenilip yutulacak?

***

Elbette bugünün başbakanı, büyük olasılıkla yarının cumhurbaşkanı, pardon geçerli anayasal hukuk devleti düzenimize aykırı olarak oldubittilerle partili, partisinin, hükmetinin iplerini de elinde tutmak isteyen mutlak, otoriter başkanı olmak isteyen Erdoğan’ın, tam da dün, AKP kadrolarını tek ses verme konusunda uyarıları anlamlı değil mi? AKP raconu içinde dünkü parti kadrolarına yönelik söylemini azıcık açarsak “Aklınızı başınıza alın, sakın benim istediğimin dışında bir çıkış, davranış içinde olmayın. Partimizin dağılmasından sorumlu olur, bedelini ödersiniz” dedi mi, demedi mi?
Köşk’e Erdoğan çıkarsa AKP’nin dağılmaması korkusu, 12 yıldır iktidar nimetlerinden pay almış seçmenler, partililer, haklı haksız pay almışların en büyük kaygıları, kâbusları değil mi? İktidarlarının işleyişinin her sürecinde hukuk devleti, demokrasi çarklarının işleyişinden kopuşta gelinen boyutlar çoğunlukla kamuoyunun algılama kapsamı alanının dışında kalsa da... Yenilir yutulur gibi değil.. Dün ak denilen işler, görevlerde, pay almada zirveye çıkarışlar, bugün koşulların değişmesi, zorlaması ile bağlantılı.. kara işler sayılmanın çok ötesinde en tepeye çıkarılanların en dibe atılıverilmeleri, en ağır suçlamalara, bedellere hedef olmaları, en ağır biçimde cezalandırılmalarını kamuoyu tam algılayarak izleyemese de... Nimetlerden pay alıp sonradan cezalandırılanların, yakın çevrelerinin, yaşayarak öğrenmemiş olmaları, ders çıkarmamaları olası mıdır?..
Bilimin çok iyi bildiği; havuç-sopa yöntemi ile hayvanların eğitilmeleri yöntemlerinin yaşamlarında sonuçlarına hedef olanların gücü elinde tutana zorunlu sadakatleri ne kadar tartışılmazsa, ödülden pay alma, cezadan kaçma güdülerinin de bir o kadar gelişeceği, çözüm yolu aranacağı bir başka biçimde doğa yasası değil midir? Her ne ise insan hakları, demokrasi, hukuk devleti kaygılarını ölçü almaktan kaçınanların, kendi çıkarları çerçevesinde verecekleri tepkiler, siyasal duruşları ile hesaplaşmak bizim değil onların sorunları olmalı...
Biz bilgi kirliliği, kavram karmaşası içinde, kendi duruşlarımızla ilgili hesap verme, sağlıklı, akılcı düşünme yetimizi yitirmeme sorumluluklarımızla baş başayız... Bilinçli seçmen, oyumuzun başkaca bir anlamı olabilir mi?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları