Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘Bu koltuğa alıştık gitmeyiz de gitmeyiz...’

21 Şubat 2023 Salı

Demokrat Parti’nin, Başbakan Adnan Menderes’in “Yeter! Söz milletindir!” sloganı ve büyük oy patlamasıyla iktidara gelişini, bugünün genç kuşağı bile, günümüz siyasi iktidarının yıllardır örnek almış olması nedeniyle tanıştılar. Bugünün siyasetten uzak durduğu sanılan genç kuşakları bile dillerinde, belleğinde kazılı. Bilemedikleri Menderes iktidarının toprak ağalarının emrinde olarak 1950’nin ilk yıllarından başlayarak 1960’a kadar akıl almaz boyutlarda sınır tanımayan sivil diktatoryal icraatları ile geldiği uç noktalar.. O yılların kendilerine benzer gençliğinin işte bu sivil diktatoryal uygulamalara baş kaldırınca ürettiği sloganlarla kendini anlatma çabaları.

Başlıkta paylaştığım henüz siyasete katılma yaşlarında olamasam bile severek dinlediğim, slogan olarak aklımdan çıkmamış tekerlemelerinden bir tanesi. Mezar taşlarındaki isimler alınarak DP’ye yeni kayıtlar listelerine katılıp dururken “Vatan Cephesi’ne katılanlar” listeleri ile alay etmek üzere de tuvaletlerin üzerindeki tabelalara acımasızca benzetilmek üzere “Vatan Cephesi” adı yakıştırılıvermişti. Sözün özü; askeri diktatörlükleri aratmayacak ölçeklerde sivil diktatoryal icraatlarda da sınır konulamıyor. Başarısızlık, panik arttıkça kaybetme siyasal bedelini ödeyememe korkusu ile haksızlık, hukuksuzluklar katmerleniyor..

Şu içinde çırpındığımız, ülkemizin yaşadığı, bilinen en güçlü fay hatları üzerindeki depremlerin sonunda; çağın bilgi birikimi koşullarında öngörülemez, ödetilemez ağır bedellerin ödenmesinin sonuçlarına bir bakın hele. İktidar erki, sorumluluğu adına birbirinden yüzsüz, pervasız suçlar, yağma düzeni gerçeklerinin kirli çamaşırları ortalığa saçıldıkça birazını olsun kapatabilme uğruna işlenmekte olunan yeni suçlar, yeni yeni suçüstülerinin sınır tanımazlığına bakmaya, dayanmaya bile hal, mecal kalmadı. Kirli çamaşırlar patlamış kipkirli bir sel halinde ortalığa saçılıyor.

***

Suçluların akan kanında vicdanın zerresi olamayacağına göre de kendi suçluluğunu biraz olsun hafifletebilme uğruna başkalarının suçlarına sığınma güdüsü öne çıkınca da; tıpkı benim gençlik yıllarımın belleğine kazılmış tekerlemelerin pek çok benzeri, bugünün gençliğinin belleğine kazılıveriyor.. Bugünün sivil diktatoryal ayıplarının üzerinden çağdaş bilim, teknolojinin yarattığı olanaklarla, kim bilir ne kadar daha çarpıcı kara mizahın üretimini yaşıyoruzdur?

Önceki gün, yaşlarımızın da çakışması ile bağlantılı, kelimenin tam anlamıyla ortak değerler üzerinden, ortak çevrelerde birlikte sayılamayacak zenginlikte anıları paylaşmanın ötesinde, öğretmen kimliği ile yaptıkları, verdiği emekleriyle bir yanda, edebiyatımıza, Cumhuriyet değerlerine katkıları ile gelecek kuşaklar için de önderlik yapacak, yazarımız Hikmet Altınkaynak’ı toprağa verdik. Kirli, yüzsüz çıkar ittifakları üzerinden en acımasız koşullarda ölüme mahkûm edilen insanlarımız, acı çeken yaşayanlarının gerçek acıları karşısındaki çaresizliğimize bakarak doğum gününün bir gün sonrası toprağa verilişinde acımızı boğazımızda tutmak zorunda kaldık.

“Kültür, bilgi, insani değerler, bilgi birikimi ile kim bilir daha ne güzel yazılar yazacak, eserler verecekti” sorgulamamızı yapmaya kalkışmaktan utandık. Gelecek kuşakların ne kadar çok sayıdaki üretken insanımızı toprak altına canlı canlı gömme toplumsal suçumuz ortadayken, suçluları ile hesaplaşma sorumluluğumuz ortadayken söyleyecek sözümüz olabilir miydi ki? Hepsinin acıları içimizde, hepsi için birden susmak yerine haykırmanın, çığlık atmanın zamanlarını yaşadığımızı unutma lüksümüz yok ki?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları