Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Bu İntikam Duygusu Yetemez ki...

16 Mayıs 2013 Perşembe

Evet Sevgili Balbay, İktidarları cephesinin aylar yıllar süren yargısız infaz, tek yanlı karalamaları, darbecilikten mahkûm etme çabaları, 810 günü hücrede yattıktan sonra, İktidarlarının ittifak cephesi medyada sansürlenen 2 saate sıkıştırılmış son savunmada, “Bu intikam duygusu yetmedi mi” diye bir soru sordun. İftira atarken bile daha özenli davranılacağını anımsatarak, suç tarihi, suç tarifi, delili olmayan bir suçlama ile yatma denklemini Einstein’ın bile çözemeyeceğini vurguladın... Ülkesini seven, çocuklarının geleceği için sorumluluk, kaygı duyan, Cumhuriyete, Atatürk devrimlerine bağlı milyonların susturulması, örgütlü duruşların silindir gibi ezilmesi, halkın teslim alınması adına... İbret olsun diye seçilmiş, en yaşamsal insan hakları gasp edilmiş, onuru ile direnmenin bayrağını kapmış, ön safta dik duruşta yerini almış biri olarak, bu intikam duygusunu en içten duyumsayanlar, hepimiz adına bedel ödetilenlerin başını çekenler arasındasın...
Bu bitmez tükenmez, yetemez intikam duygusunun, suçluluk-haksız yaptıklarından, bir de sizin direnişinizden ölesiye korkmak duyguları ile katlanarak beslendiği en yanılsanamaz denklem kuralları değil mi? Haksızlıklar, hukuksuzluklar çoğalıp, diktatörlükler güçlendikçe, milyonları teslim almak, bedel ödetilerek biat ettirmek üzere, baskıların, haksızlık, hukuksuzlukların katlanması, insan haklarına aykırı, akıl dışı olsa da en ilkel canlı savunma refleksi... Uç örnek kendi ölümü pahasına canını koruma uğruna sokan arınınki değil mi?
Yandaşı, teslim alınmışı medya, sindirilmişliği, baskıyı en içten duyumsayan olarak, kendini koruma refleksi adına, kâğıt üstünde kalsa da rejimi demokrasi olan, sivil iktidar eliyle yönetilen bir ülkede yayın yapmanın olmasa olmaz gazetecilik ilkelerini yok sayarak, yıllarca yargısız infaz yaptığı, suçladığı, damgaladığı sizlerin savunmalarınızdaki son sözlerinizle sesinizi kamuoyuna duyurma haklarınızı yoka sayıyor... Tabii ki size yaşatılan haksızlık, hukuksuzlukların kamuoyunca anlaşılabilmesine asla yetmez, ancak kimi çarpıcı haksızlık, hukuksuzluklar olsun, hak edilmiş haber değerleri ile çarpıcı kamuoyuna yansıyabilseler. Yargısız infaz bu kadar ağır karalanma, damgalanmanın perdesi aralanamaz mıydı?..

\n

***

\n

12 Mart askeri darbesi yetmemişti... 12 Eylül askeri darbesi, yargısız infaz askeri darbe hukuk uygulamaları binler, on binlerin cezaevlerinden geçirilmeleri, işkenceler, bu ülkenin tüm vatandaşlarının kazanılmış sosyal devlet, insan hakları, hak-hukuk düzenlerinin geriye püskürtülmesiydi. Sol örgütlenmeler, siyasi partiler, sendikalar silindir gibi ezilmeseydi, bir kalemde yoksuldan, emeği ile geçinenlerden, kazanılmış hakları, beyinlere kazınmış bireysel, örgütlü bilinç geri alınabilir miydi?
Geçen ay Çaykur’da yaşanan grevin uygulanamaması, İktidarlarının sarı sendika oyunu oynanabilir miydi? Dün Türk Hava Yolları’nda yaşanan 16 bin sendikalı üyeli grevin uygulanamamasında Bakan kamuoyunun karşısına çıkıp “Sendikanın grev uygulaması gösterisinde bir tek üye işçisi yoktu. İşçiler THY’ye sahip çıktılar” diye dalga geçebilir miydi? 47 yıllık gazeteciliğim bu alanda geçti, dünyada rejimi demokrasi olan, sendikal hakların kullanılabildiği hiçbir ülkede bu boyutlarda bir grev kırılması, işini kaybetme tehdidi ile işçinin teslim alınması örneğinin olmadığını, olamayacağına yemin edebilirim... Yanlarına kâr kalmayacağının tartışmasını başka yazılara bırakmalıyım, bugünün gündemi Silivri simge, sivil İktidarlarının gücü ve yönetimlerinde özel, sivil yargı eliyle ülkemizde yaşananlar, yaşatılanlar...
İktidarları cephesinden bakanlar içinde bile, Silivri simge özel yargı ya da HSYK eliyle teslim alınmış, güdülenmiş yargı eliyle yaşatılan haksızlık-hukuksuzlukların sonuçlarının bireysel, örgütsel muhalefeti susturmak, teslim almak olduğu gerçeğini göremeyen, yadsıyan kalmadı... İktidar cephesinden bakanlar bu sivil darbe hukuku içerikli sonuçların kaçınılmaz, amaçlarına uygun ve de çok insafsız olmadığı teziyle kendilerini savunmaktalar. İktidarlarının bu ülkede yapmak istediklerine engel oluşturacak düşüncelerin, örgütlenmelerin baskılanması gerektiğini açık açık savunuyorlar. İstedikleri rejim değişikliği, düzen kurulduktan sonra daha demokratik, hukuka uygun bir düzene geçilebileceğini savlamaktalar. Askeri darbeler hukuk uygulamalarının da aynı gerekçelerle aynı suçları işledikleri gerçeğini görmezlikten gelerek elbette.
Devekuşu örneği kafalar öylesine kuma gömülmüş ki, Cumhuriyetin devamını, Atatürk devrimlerini, laikliği, ülke bütünlüğünü savunmak, öğrencinin üniversitesinde parasız eğitim istemesi gibi masum bir duruş, sözde Kürt açılımı gündemde iken, KCK tutukluları için benzer hukuksuzluklar.. geçici tezi ile hafife alınmaktalar... Sivil iktidar cephesi, gücünün, eleştirel yaklaşan her düşünce ve örgütlenmeyi düşman belleyip ezmeye kalkışma fiilinin diktatoryal tehdit boyutlarını algılayamayan bu biadın, akla yakın, insancıl boyutu olabilir mi?

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları