Barışa Silivri'den Dikilen Bariyerler...

09 Nisan 2013 Salı

Ülkemizde barış içinde birlikte yaşama, Kürt sorununda çözüm sürecini Silivri’yle ilişkilendirmenin, sorunları birbirleriyle bağlantılandırıp kilitlemenin, günahı vebali iktidarlarının, iç-dış odaklı büyük stratejistleri, düşünce kuruluşlarının... Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet devrimleri, laiklik, ulus devlete, özü ile en çok da evrensel insan hakları, hukuk devleti düzeni, gerçek demokratik düzen işleyişine yönelik savaş ilanı boyutunda kampanyaların aralarındaki ilişkilendirme, zamanlama bağları hakkında önceleri en küçük bir fikrimiz, önyargımız yoktu... 1.-2. Cumhuriyetçiler numaralandırılmasının dahi, ağırlıklı Sovyet eksenli soldan liberalizme kayanların yeni arayışları, özgür düşüncelerinin ürünü, bir tür emperyalizm karşıtlığından kaçış olduğunu düşünebilecek kadar saftık...

\n

Yeni emperyalizm, tek kutuplu dünya düzeninin çarklarının işleyişinde, daha doğrusu iki kutuplu dünyadaki diktatoryal yapıyla da olsa Marksizm uygulamalarının kırılması, Marksizm tehdidi altında kapitalizmin, emperyalizmin demokratikleşme, sosyal devlete geçişten vazgeçmeleriyle... İnsana, üretime aykırı, sanal, piyasalar düzeni içinde tekelleşme, büyümeyle, dünya ölçeğinde yaşanan büyük kırılma, sosyal damping sürecinde... Milyarlarla dünyalının kazanılmış haklarının hızla geriye püskürtülmesinde, insanların örgütlü, birlikte hak arama bilinçlerini kırma, birbirlerini boğazlatma refleksleri olarak ırkçılığın, dinciliğin bireyin özgürleşme mucizesi olarak pazarlanması öncelikle yoksul güney dünyası için kaçınılmaz bir sonuç oldu..,
Dünyanın enerji yatakları üzerinde, ağırlıklı İslam dünyasının tümü ile diktatörlükler, birbirinden koparan çatışmacı şeriat yorumlarında, iç savaşlar bataklığından çıkamamaları, milyarlarla Müslümanın halleri-pürmelalleri kader olabilir miydi? Marksist diktatörük bile olsa, insandan yana paylaşımcılığı kırmayı var oluş aracı olarak gören emperyal kapitalizmin, komünizm karşısında ürettiği radikal İslami akımlar, tek kutuplu dünyaya geçişten sonra başa bela olduğunda,
“İslami terör” olarak geri dönüşü, bedelleri tırmanınca, sistemden yana ılımlı İslam projelerinin üretilmesi de kaçınılmaz, anlaşılır bir sonuç...
Günümüz yeni dünya düzeninde çıkar paylaşım savaşlarında dengeler öylesine karmaşık, çok boyutlu değişmekte ki... Masa başında dört dörtlük planlar ya uygulamaya sokulmadan ya da sokulur sokulmaz sonuçları ile dengeleri tersyüz ediveriyor... İslami terörü yuvasında kırmak için gerçekleştirilen işgaller sürecinden nasıl kaçılacağının tam hesabı yapılamadan askeri güçle savunulmaktan yüksek maliyetleri nedeniyle kaçınılmaz çoktan vazgeçilen Ortadoğu’nun güvenliğinde stratejik tek ortak İsrail’den sonra Kürtlerin de yetmeyeceği, Türkiye’nin yeni Osmanlıcı kimlikle ittifaka girmesi zorunlu görülüyorken de...

\n

***

\n

Dış odaklı çoğu masa başında kalan senaryolardan bıkkın, somut Türkiye gerçeklerini tartışmak, kaygıları paylaşma önceliğimize saygım sonsuz... Elbette gerçek barış, insan hakları, demokrasi, hukuk devleti düzeninin devamından yana arayışlarla yola çıkılmamış, önünü-arkasını göremediğimiz çözüm sürecine yönelik kaygılarımız büyük... “kazan, kazan” sloganı, uzlaşma kriterlerinde din ve tek mezhep üzerinden kurulumuş bağın öne çıkarılıp Türkiye Cumhuriyeti çatısı altında, demokratik düzen, hukuk devleti koşullarında barış arayışlarının, Cumhuriyetin tüm değerleri baştan reddedilerek, sorun ilan edilerek söz konusu olmadığı ortaya konmuşken, ucu açık bırakılmış bir sürecin neresine güvenilebilir ki.. bile demeye elbet dilimiz varmıyor...
Ama bu kadarı da olur mu? Cumhuriyetten günümüze en uzun süreli, yasama-yürütme-yargı güçlerini avucunun içine almış, güçlü, nerede ise padişahlığı çağrıştıran İktidarlarının sorumluluğunda, hak-hukuk duygularını böylesine ağır yaralayan, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını, değerlerini tümden reddeden bir cepheleşme süreci yaşatılabilir mi? İktidarlarını birlikte paylaştıkları TSK’nin Genelkurmay başkanı içinde, üst görevden emekli görevde komutanlar, terör örgütü üyesi, darbeci suçlamaları ile müebette mahkûm edilmek üzereler... PKK terör örgütü ile bile ilişkilendirilmiş, kanıtları kişiselleştirilmemiş suçlananlar ordusu içinde çok sayıda gazeteci, milletvekili, aydınla birlikte... Askeri darbelerle hesaplaşma gerekçesi ile Silvri’de dün yaşanılan, gelinen nokta arasında inandırıcı bir bağ kaldı mı?..
Ortadoğu hesaplarında kimileri yeni oluşumlarda;
“Türkiye Cumhuriyeti’ne, Atatürk devrimleri, ulus devlet kimliği, laiklik projesi, toprak bütünlüğü, İslam dünyası içinde eksiği gediği ile tek demokratik model, uygarlık öngörüleri ile..” tarihe gömülmesinde uzlaşmış olabilirler mi? İslam dünyasının Türkiye’ye özenmesinin tek sihirli anahtarını onlar yok saymaya kalkışsalar da masa başı hesapları Türkiye’ye uyar mı? Özetle Silivri’de, iktidarlarının iradesi, sivil hukuk devleti düzeninin işletilmesinden yana somut adımlar atmadıkça, hepimizin gönlündeki Kürt açılımında barışın yolu çizilebilir mi?

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları