Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Aydınlanma, İnsanlık Onuru, Direnişin... Anıtı

01 Aralık 2011 Perşembe
\n

\n

Hukuk-felsefe bilimlerinin bileşkesinin zirvesinde, cilt cilt kitaplar kaç tiraj yapar? Server Tanilli Hocanın fuarda kitap imzalama kuyruğu, piyasacıların best sellerlerini aratmıyor. Kulağına eğiliyorum: Hocam başını kaldır da bak, seni tanıyan, hoca olarak sevenler, kuyruktakilerin çok azı değil mi? Üstelik yaş ortalaması çok genç...18 yılını yurtdışında sürgünde geçirmiş olmasına karşın bu büyük sevgiye, ilgiye gülümsüyor. Hemen en önde ciltlerle birden kitaplarını imzalatmakta olan genç doktor karı-kocaya takılıyor, Bunları okuduğunuzda dünyanızın nasıl değişeceğini biliyor musunuz?diyor. Aynı neşeli takılmayla Bilmez olur muyuz, değişmek için alıyoruz Hocam..yanıtını alıyor...

\n

1978’de terör saldırısı sonucunda felç olduktan sonra, akıl almaz bir direnişle yaşama dönmek için yurtdışında tedavi görürken bu kez 12 Eylülün saldırısı ile 1402lik olmuş, bilimsel kimliğine kucak açan Batı dünyasında, Fransada üniversite hocalığına devam etmek zorunda kalmıştı. 18 yıllık sürgün yıllarında, her gününü ülkesinde böylesine yoğun yaşayan bir başka solcu, aydın tanımadım. Türkiyede yaşananları günü, anı ile izliyor, aydın sorumluluğu, insan olma hallerini paylaşmanın bir yolunu buluyordu...

\n

O güne ait bir yazı, özel bir gün için çevremden de hep duyduğum üzere gece yarısı sonrası telefonlarından söz etmiyorum sadece... 12 Eylül sonrasının ilk ciddi anayasa eleştirisi toplantısındayız. Prof. Sağlam, Prof. Kaboğlu hocalar çok anlamlı açıklamaları ile başımıza örülen çorapları anlatıyor. Oturumu yönettiğim için elime bir telefon tutuşturuluyor. İnanılır gibi değil, Hoca Fransadan arıyor, telefon bağlantısı ile 12 Eylül anayasasına karşı sadece hukukçu değil, sorumlu aydın kimliği ile onurlu duruşunu birkaç cümle ile çok çarpıcı özetleyiveriyor... Dinleyenlerin duyarlılığı, tepkileri birden katlanıyor...

\n

***

\n

Hocanın 18 yıllık sürgün sonrası ülkemize dönüşü, üniversitelerimizde kapıların açılması ile değil, arada ürettiği sayısız bilimsel ama halka da ulaşan, uygarlığa, Aydınlanma’ya ışık tutan kitapları ile oluyor. TÜYAPın, fuarın onur konuğu olarak, bizden hiç kopmamış, direnişin, Aydınlanma’nın anıtı Tanilli Hocayı, sadece öğrencileri, dostları, tanıyanları değil, kitapseverler, hiç tanımamış olanlar bağırlarına basıyor... Gözlerinden sevinç ışıkları fışkırıyor, tekerlekli sandalye ile akıl amaz bir tempoda o fuardan bu fuara, o şehirden bu şehire, toplantıya koşturuyor. Fransaya derslerine bir koşu gidip, soluğu yine Türkiyede alıyor. Nerede olduğunu, daha ne kadar yeni kitap üretiğini, etkinliğe katıldığını izlemek olanaksızlaşıyor...

\n

Bir tek olması gereken her yerde, durması gereken her duruşta yerini aldığını, soluksuz ürettiğini söyleyebilmek olanaklı. Yarım beden bu tempoya bu kez bombasız isyan ediyor. Hoca felç geçirmiş, bir kez daha konuşma yetisini kaybetmiş... Hastane odasına giriyorum. Önünde sayısız not kâğıdı, zor anlaşılan bir ses, dönmeyen diliyle konuşma çalışmaları yapıyor. Deneyli, yeniden konuşabilmek, kaldığı yerden çalışmalarını, konuşmalarını sürdürebilmek için kararlı. Bana tekerleme çalışmaları ile öylesine kanıtlıyor ki... Yanından moral vereceğine almış olarak, sevinçle ayrılıyorum. Bir iki ay geçmeden bu kez Fransadan telefonla, derdini anlatabilir konuşmayla bunu hemen kanıtlıyor...

\n

***

\n

Polisin çok ağır, orantısız güç kullandığı, dayaklı, göz yaşartıcı bombalı 1 Mayıs denemelerinden sonra, aradan 31 yıl geçmiş olarak DİSK önderliğinde inadına 1 Mayıs Meydanına, Taksime girişin kararı verilmiş. 2009 1 Mayısında Hoca tekerlekli sandalyesinde, toparlanmış, o sırada tutuklu Manisalı Hoca ile Balbaya, tüm yargısız infaz tutuklularına özgürlük isteyen pankartı ile en önde... Sağlık sorunlarının, yaşanmışlıklarının tek bedeli, artık kolay akan sevinç gözyaşları içinde, Cumhuriyet Anıtının etrafından direnerek başarmanın onur turunu atıyor... Hocaya yetmez ki.. Bir gün kitap fuarından Balbayı ziyarete, Silivriye gittiğini duyuyorum. Bir başka gün hastanede İlhan Selçuku ziyarete geliyor, gazeteye uğramayı hiç atlamıyor. Fazilet Kuzayı, Cumhuriyet Kitapta çalışanları durmadan arayarak basılmakta olan yeni kitaplarının okumalarını, kapaklarını, basılma süreçlerini sorguluyor...

\n

Yarım beden, bir daha bir daha bu yormaya isyan ediyor... Hocanın son yılları ağırlıklı hastanelerde, sayamadığım kadar çok ameliyat, ağır tedavi altında geçiyor. Kangren olan bacakları sonuna kadar kesiliyor, iltihaplar tam temizlenemediği için, aylarca günün çoğunu yüzükoyun yatırılarak geçirmek zorunda kalıyor... Hoca yaşama karşı duruşu, direncinden hiç ödün verir mi? Yeniden konuşma yetisini arttırıyor, milimetrik hesaplamalarla doktorların istediklerinin gereğini yerine getirirken, haberleri, oturumları atlamıyor... Yaşama sevincini, direncini hiç kırmıyor. Bu ağır tablodaBalbayı ziyarete, Silivriye gidelimtelefonu geliyor... Yasak nedeni ile ancak gözlerimle çekebildiğim fotoğraf karesinde, Hoca tekerlekli sandalyesinde tek eliyle, var gücü ile yükselmiş, öteki eliyle Balbaya dokunmaya çalışırken, Balbay parmaklıktan düşecek kadar aşağıya sarkmış... Elleri bir türlü kavuşamazken, sahneye dayanamayan bir görevli ayağı ile tekerlekli sandalyeyi itiveriyor... Elleri kavuşuyor...

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları