Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Açlıkla-İşsizlikle Köleleştirme...

16 Eylül 2014 Salı

Vahşi kapitalizm bu silahı yüzyıllardır kullanıyor... Emek tarihi, işçi sınıfının dönem dönem örgütlenebilmesi, başkaldırıları ile bağlantılı bu kaosun zincirlerini kırabildiği örneklerle yazılmıştır. Marksizm işçi sınıfı ideolojisinin halen en geçerli anlatımı ise, bu ideolojinin eksikli uygulamalarının siyasal yaşama geçirilebilmesi; ya da işçi sınıfından gelen hak arama savaşımlarının emek örgütleri sendikalar eliyle savunulabilmesi, siyasal iktidarlara ağırlık konulabilmesi, işçinin yaşamına; ücret, çalışma koşullarına yansıtılabilmesi oranlarında, sosyal devlet, paylaşım dengeleri insanca yaşamdan söz açabiliriz...
Erdoğan iktidarları sürecinde, 2002 yılından günümüze işçi hakları, yasal ve fiili örgütlülük olarak hak arayabilme güçleri, emek sömürüsü, gelir dağılımı, işsizlik... verilerinin bilimsel çerçevesine baktığımızda... hepsi için birden olumsuz icraatlar, politikalar söz konusudur. Ancak çok güçlü birer kamuoyu güdülemesi ile toplumsal algılatma tam tersine işletilmiştir. Sonuç olarak en çok yoksullaşan, yoksunlaşanlar, algılama, bilinç kaydırmaca oyunları içinde, en çok da itilmiş-kakılmışların çaresizliğinde çare olarak pazarlananlarla fena halde aldatılmışlardır...
Çaresizliğin, yoksullaşma, yoksunlaştırmanın acımasız çarklarında, nerede ise gönüllü köleleşmede sihirli anahtar sözcük; “algılatmama”... Uyuşturucu patlamasında, en ucuzundan sentetik uyuşturucu ile, en çaresiz en eğitimsiz, işsiz gençliğin vurulması örnekleri simgesel... Yeni dünya sömürü düzeninin çarklarının işletilmesinde en etkili silah ırklar, inançlar üzerinden toplumun cepheleştirilmesi, öfke ile bir diğerine düşmanlaştırılarak ötekileştirilmeleri, düşman bildiği ile çatışarak, üstüne binerek daha kazançlı çıktığını sanarak, aslında sürekli hak kaybederken, hak kazandığı düşünü görebilmeleri... Hani siz yerinizde dururken, yanı başınızdaki aracın yavaş hareketinde kendinizin de hareket ettiğinizi sanmanız hali, duyu yanılsaması var ya... Yoksa hukuk devleti düzeninin, demokrasinin, özgür sendikal düzenin nimetlerinden az da olsa pay almış kitleler... Nerede ise gönüllü sosyal devletten sadaka düzenine, biat kültürüne, boyun eğmeye, kendi örgütlü gücü yerine buyuran, sivil de olsa diktatoryal güce, liderliğe... oy vermeyi, peşinden gitmeyi seçerler mi?

***

İktidarlarının çok başarılı bir toplumsal güdüleme ile, kötü niyetli bir planlamadan çok, siyasi iktidar gemisini yürütmek, ele geçirilen iktidarı güçlü kılmak, uzun soluklu iktidarda kalma güdüleri ile yaptıklarının toplamına şöyle bir göz atsak...
Ecevit koalisyon iktidarlarının Türkiye eksenli büyük krizde yaşadığı yıkım vardı... Süreç ABD’nin 11 Eylül travması, kendi daha önceki dış siyasal çıkarları gereği yaratılmasında büyük katkıları olan radikal siyasal İslamcı akımlar, terör örgüleri ile tersine tepen silah olarak yüz yüze kalmasıyla çakışınca işin rengi değişti... Radikal İslamcı terör örgütleri ile yataklarında savaşmak, Irak-Afganistan işgalleri ABD siyasi erkinin gündemine girince, Ecevit koalisyon iktidarı ile stratejik ortaklık kurulamayınca, “Ilımlı siyasal İslamcı, stratejik olmaya gönüllü iktidar...” yaratılmasına destek gündeme girdi...
Gökten zembille kavramına uygun bir hızda, Fazilet içinden kopanlarla AKP’nin kuruluşu, Erdoğan liderliğinde bugün paralel devlet olmakla suçlanan cemaatle ortaklık içinde, Ortadoğu, İslam dünyası için rol model, lider, yeni Osmanlı karışımı bir oluşum... Sonuçta en uzun soluklu, iktidarda büyüyen, seçim kazanan bir yapı, otoriter gidişine, sadece Cumhuriyeti, laikliği, hukuk devleti düzenini değil, evrensel insan hakları, demokrasinin olmazsa olmaz kriterlerini ayaklar altına alan iktidarları icraatları, dahası her türden yağma, haksız kazanç, yolsuzluklara göz yumulan gerçeklik... karşımıza çıktı...
Irk ve inanç kimliğimizle sonuna kadar oynanır, akıl almaz bir öfke, ayrımcılık siyaseti içinde ne kadar çok gettolaşmış bir yaşama sürüklenirsek, çıkarlar algılamalarımız şaşı gözle çarpıtılmışsa... Hani biz dünyanın büyüyen, gelişmekte olan ülkelerinin başını çekiyorduk? Dudak uçuklatan zenginleşme projeleri, büyüme mucizeleriyle... 2003 yılından bugüne işsiz sayımızda 2 milyonluk artış yaşanmış. Bir yılda işsizlik oranı %1.5’e ulaşan çok büyük artış göstermiş. İş bulmada umutsuzlar katılınca günümüz gerçek işsizi 5.4 milyona ulaşıyor. Bugünkü düşen büyüme verileri, genç nufus istatistikleri ile hesaplanınca da önümüzdeki yıla 6 milyonun üzerinde işsizle girmemiz kaçınılmazmış...
İktidarlarına oy verenler kendilerini kazançlı, mutlu görmeseler, nasıl yoksullaşıp yoksunlaştıklarını algılayabilseler, çoğunluk en yoksul yoksunlardan İktidarlarını desteklerler miydi? Soma’da dünyanın en utanç verici üretim koşullarında 301 madenci ölürken, Soma gerçeğinde ortaya çıkanlar daha da utanç verici değil mi? Harçlıkla lider mitingine desteklemeye götürülüşlerini unutun, ölümleri azaltacak en sıradan yasa değişikliğinde Türkiye’nin en yağmacı kazancına alışmış işverenlerin toptan işçi atarak açlık, işsizlikle köleleştirme stratejilerine teslim olan işinden atılmış işçilere ne demeli?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları