Suriye politikamızın revizyonu artık zorunlu oldu

24 Temmuz 2015 Cuma

IŞİD tarafından Kilis’te gerçekleştirilen ve Suruç katliamının hemen arkasından gelen saldırı, Ankara’yı Suriye’den yansıyan tehdide ilişkin algısını değiştirmeye zorlayacak nitelikte bir gelişmedir. Suriye politikamızın ise köklü bir şekilde revize edilmesi gerektiğini artık herkes kabul ediyor.
Rusya ve Çin gibi küresel güçlerle İran gibi bölgesel bir gücün Beşar el Esad’a desteği sürdükçe bu krize askeri çözüm olmayacak. Bu arada, “Esed” ile kafayı bozan ve tek amacı Suriye’nin Sünnilerin eline geçmesini sağlamak olan AKP iktidarının, IŞİD ve El Nusra gibi örgütlerden medet ummuş olmasının sonuçları ortada.
Aydın ve temiz yürekli 31 gencimizin Suruç’ta barbarca katledilmesine neden olan saldırının çaldırdığı alarm zillerine hiç kimse kulak tıkayabilecek durumda değil. AKP, hayalperest ve bölgesel gerçeklerle uyuşmayan dış politikasını köklü bir şekilde gözden geçirmesini gerektirecek bir noktaya gelmiş bulunuyor.
Suruç katliamdan hemen sonra yaşanan Kilis’teki saldırı, Türkiye’nin artık IŞİD’in hedef tahtasında olduğunu gösteriyor. Bu saldırılardan sonra olayların hızlı bir şekilde gelişmesi beklenebilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD Başkanı Obama ile yaptığı telefon görüşmesiyle eşzamanlı olarak İncirlik’in IŞİD’e karşı savaşta devreye sokulacağı haberlerinin gelmesi de bunu gösteriyor.
Bu görüşmeden önce Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’ın Erdoğan’ı arayarak Suruç’ta hayatlarını kaybeden gençler için taziyelerini sunması ve teröre karşı mücadelenin önemini vurgulaması da Batılı ülkelerle bu konudaki işbirliğinin gelişeceğine işaret ediyor.
AKP’nin din eksenli ve mezhepsel tercihleri yansıtan dış politikası Türkiye’yi kademeli olarak “değersiz yalnızlığa” sürüklemiş olabilir. Ancak bu Türkiye’nin tek başına yürütebileceği bir savaş değil. Dış politikada yapılması artık zorunlu olan revizyonlarla birlikte, Türkiye’nin yalnız olmadığı da görülecektir.
Her şeyden önce şu anda Suriye sınırımızı “Patriotları” ile koruyan bir ittifakın üyesiyiz. ABD ve diğer NATO ülkeleri, Ortadoğu’daki müttefikleriyle birlikte IŞİD’e karşı savaşırken, bölgenin en güçlü ülkesinin bu mücadeleye aktif olarak katılmasından memnun olacaklarını tahmin etmek güç değil. İncirlik’in devreye sokulması ise Türkiye ile yakın eşgüdüm içinde hareket edeceklerini gösteriyor.
Türkiye’nin eli BM’de de güçlü, zira BM Sözleşmesi’nin 51’inci maddesi saldırıya uğrayan ülkelere karşılık verme ve “sıcak takip” operasyonları düzenleme hakkını tanıyor. Türkiye’nin bu tür operasyonlar hakkında Güvenlik Konseyi’ne eşzamanlı olarak bilgi vermesi gerekiyor. Ancak ordusu ve güvenlik güçleri IŞİD’e karşı mücadele ederken Konsey’in hiçbir daimi üyesi, 51’inci maddenin çerçevesinde kaldığı sürece, Türkiye’ye zorluk çıkarmayacaktır.
Bu da elbette ki işin Kürt boyutunu gündeme getiriyor. Son PKK saldırılarından sonra Ankara, PYD’ye karşı katı tutumunu sürdürmek isteyecektir. Bu arada “Operasyonlar sadece IŞİD’i değil, PKK’nin uzantısı olan PYD’yi de kapsasın” diyenler olacaktır. Ancak PYD’yi artık müttefik olarak gören ABD ile diğer NATO üyelerinin buna geçit vermeleri olası görünmüyor. Bu da Ankara’yı önceliklerini revize etmeye ve Suriyeli Kürtlerle diyalog kanalları açmaya zorlayacaktır. Bu yönde bir hareket olduğuna dair emareleri zaten kısa bir süre önce Ankara’da basına sızdırılan Suriye için yeni “yol haritasında” gördük.
7 Haziran seçimleri AKP’ye yenilenmesi için bir fırsat sağlamıştır. CHP ile zaman kaybetmeden kuracağı bir koalisyon yapıcı bir gündemle işe koyulabilir ve karşı karşıya olduğumuz en acil sorunların çözümü için uyum içinde çalışabilirse, Türkiye’nin “değersiz yalnızlığından” kurtulmasının ve bölgesinde tekrar söz sahibi olmasının önü açılacaktır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları