Selçuk Erez

Öyleyse bırakın gelsin

01 Ekim 2015 Perşembe

Sonbahar bu yıl niçin bu kadar iç burucu, böyle kasvetli? Türkiye’nin üzünç hallerinden mi? Değil: Bunun geçici olduğunu, bu rezaletin er geç sona ereceğini, çocuklarımızın bir daha böyle karabasanlar izlemeyeceklerini biliyoruz.
Başka nedenleri olmalı: İlkokulda bize söyletilmiş o “Kurumuş dallar, sarı yapraklar / Ağaçlara veda eder / Onları alır hırçın bir rüzgâr / uzaklara sürükler” şarkısı ve bu şarkının üzgün melodisi midir acep bunun nedeni?
Yoksa Nâzım’ın Piraye’ye yazdıklarının en dokunaklısı, 1945’in 5 Kasım tarihli sonbaharlı şiirden mi kaynaklanır bu? “Çiçekli badem ağaçlarını unut / değmez / bu bahiste geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı / Islak saçlarını güneşte kurut: Olgun meyvelerin baygınlığıyla pırıldasın nemli, ağır kızıltılar / Sevgilim, sevgilim, mevsim sonbahar..”
Belki bin kez dinlediğimiz halde hâlâ hoşumuza giden “Les feuilles mortes (ölü yapraklar)” şarkısındandır. 1943’te sözlerini Jacques Prévertin yazdığı, Joseph Kosmanın bestelediği bu şarkıyı söyleyenler ne derlerdi? Fransızcasında, “Yaşam, sevenleri ayırır / yavaşça, gürültüsüz / ve deniz, kumsallarda, ayrılmış sevgililerin ayak izlerini siler” Nat King Cole aynı melodiyle ne derdi, biz mahzun mahzun dans ederken? “Sen gideli günler uzadı / Yakında eski kış şarkısını dinleyeceğim / Seni en çok sonbahar yaprakları düştüğünde özleyeceğim.” Gel de üzülme!
Sonbahar, belki de yaza göre daha loş ve az ışıklı olduğundan insanı daha çökkün kılar.
Şarkıların, şiirlerin etkisiyle, güneş ışıklarının daha güçsüz ve yanpiri gelmelerinin sonucu karamsarlaşacaksak, sonbaharın başında önlem almalıyız: Çare, bu mevsime daha şen şakrak yaklaşan şarkılar, şiirler aramak ve güzü bunların yardımıyla farklı yorumlamaktadır.
Hangi şiirler, hangi şarkılar?
Jaques Prévert, harp sırasında “Les Feuilles Mortes”ı yazarken Avrupa’nın her yerinde bir Alman şarkısı söyleniyordu: Lili Marlene. Sonra Amerikan şarkıları, Avrupa ezgilerini sildi götürdüydü. Hâlâ da öyledir.
Sonbahar çökkünlüğünü önleyecek Amerikanca pop müziği ürünleri varsa biri haber versin! Çoğu, bizim arabesklerimiz gibi sıkıntıyı gidermez, olsa olsa katmerler!
Burada da ümit, eski Doğu’nun dingin yapıtlarındadır:
Mesela, 17. yüzyılda yaşamış Japon şairi Matsuo Başo’nun haykularıyla başlayın: “Güz rüzgârları esiyor / Hâlâ ne yeşil / kestane kozalakları”.
18 yy. şairlerinden Kobayaşi İssa da “Kol
larını dizleri üstünde kavuşturmuş / bir derviş
gibi” diye tanımlamış sonbahar akşamlarını. 19 yüzyılda yaşamış başka bir Japon, Murakami Kijo, “Bir sonbahar sabahında / aynaya bakıp / babamı görüyorum” demiş.
Eski haykucular, bize sonbaharın, dingin durup düşünmemiz için güçlü esin kaynakları içeren bir mevsim olduğunu hatırlatıyorlar:
Öyleyse bırakın, buyursun, gelsin!
* Nerden mi esti? Eski bir yazımdan esinlendim.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Böcek yeriz o zaman! 30 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları