Selçuk Erez

Hastaya söylemeli mi?

19 Ocak 2017 Perşembe

Birçok yabancı kaynaktan Türkiye’de -özellikle ekonomide- son zamanlarda işlerin pek iyi gitmediğine dair haberler geliyor. İnsan bunlara kısaca bir göz attığında bile ürküyor:
• 196 ülkede 30.000 ekonomik gösterge izleyerek bilgi aktaran Trading Economics’e göre Türkiye’de işsizlik oranı 2016 Ekim’inde 11.8’i bulmuş, böylece 2010 Mart’ından bu yana görülmüş en yüksek işsiz sayısına ulaşılmıştır. 2017 Ocak ayında da bu oran yüzde 12’yi aşmıştır.
 Doğu Avrupa, Ortadoğu ve Afrika’daki ekonomik gelişmeleri izleyen ve vardıkları sonuçlar dünya çapında önemsenen CEEMA grubunun son raporunda “Türk ekonomisinin istikrara kavuşmasının pek olası görülmediği” açıklandı.
 Financial Times gazetesine göre, “Finans krizinden bu yana Türk ekonomisi en kötü düşüşünü yaşarken Türk Lirası değer kaybediyor.”
• Gelişmekte olan birçok ülkede (yani Arjantin, Estonya, Litvanya, Bulgaristan, Saray Bosna, Karadağ ve Ekvador) gerçekleştirdiği para reformu çalışmalarıyla tanınan Prof. Steve Hanke açıkladı: “Türk Lirası 2017’de en fazla değer kaybedendir. Türkiye’de yaşayanlar, ekonomilerine güvenlerini yitirmişlerdir.”
Ancak yöneticilerimiz bize bambaşka şeyler söylüyorlar: Onlar bize, ısrarla Osmangazi Köprüsü,Yavuz Selim Köprüsü, Avrasya Tüneli, uzaya yollanmış uydularımız, barajlar, elektrik santralları ile Türkiye’nin dünyanın ilk sıralarında yer alan bir büyüme oranına sahip olduğunu tekrar edip içimize sular serpiyorlar.
Dıştan ve içten gelen haberler arasındaki bu muazzam çelişki nedendir?
Yöneticilerimizin yanılmasından mı kaynaklanıyor? Böyle bir olasılık asla düşünülemez. Muhakkak başka ihtimaller geçerli olmalı.
Açıklayalım: Gelişmiş ülkelerin çoğunda hastalara, hastalıkları konusunda kesin ve doğru bilgi verilir. Bizde genellikle böyle davranılmaz: Sadece Sağlık Bakanlığı’nın hekimin hastasına ayırması için yeterli bulduğu 4 dakika yetmediğinden değil aynı zamanda Sağlık Bakanlığı’nca yayımlanmış “Hasta Hakları Yönetmeliği”nin 19. maddesi, “Hastanın manevi yapısı üzerinde fena tesir yapmak suretiyle hastalığın artması ihtimalinin bulunması ve hastalığın seyrinin ve sonucun vahim görülmesi hallerinde teşhisin saklanması caizdir” buyurduğundan gerçekler ondan saklanır ve böyle davranıldığında tanıyı öğrenen hastanın depresyona girmesi ya da kendine kıyması gibi olasılıkların önlenildiği düşünülür.
Demek ki bu çelişki yöneticilerimizin yanılmasından değil, sadece onların bize olan şefkatlerinden kaynaklanmaktadır. Anladınız mı?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Böcek yeriz o zaman! 30 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları