Selçuk Erez

Hainler Mezarlığı

04 Ağustos 2016 Perşembe

Bir demokrasi nöbetinde konuşan belediye başkanı Topbaş, “Feto’nun asker kisveli teröristlerinin geleceğimizi karartmalarına izin vermediniz... Bir tanesi bugün Vatan Hainleri Mezarlığı’na gömüldü... Bu millete ihanet edenler kabirlerinde dahi rahat edemezler” dedi. Diyanet İşleri Başkanlığı da darbecilerin cenaze dualarının yapılmayacağını açıkladı.
Bunlar, herhalde bundan sonra kalkışacaklar korksunlar diye tasarlanmış önlemler olmalı. Ancak bu konuda ciddi sorunlar var:
Bu mezarlığa gömülen sonsuza dek orada mı kalacak? “Hainler Mezarlığı’na” gömülenlerden bazılarının sonradan hain olmadıkları saptanırsa ne yapılacak? Anımsayalım: Yassı Ada duruşmalarında başbakan ve iki bakanımız, devlet aleyhine cürüm işledikleri ileri sürülerek idama mahkûm edilmiş, yaşamlarına son verildiğinde Yassıada’nın ıssız bir köşesine gömülmüşlerdi. Ancak 29 yıl sonra TBMM kararıyla Menderes, Zorlu ve Polatkan’ın itibarları iade edilmiş, mezarları İstanbul’da hazırlanan bir anıtmezara taşınmıştı. Ardından da isimleri, hava meydanlarına, caddelere verilmişti.
Kim, niçin, ne derece haindir? Böyle bir girişimden önce bir hain sınıflaması yapılıp kaç derece hainin bu mezarda kaç yıl kalacağı saptanmalı.
Başbakan, 15 Temmuz’un yani bu ayaklanma tarihinin bayram olarak kabul edileceğini söyledi. Bu da “geçmişten ders alınsın” düşüncesiyle atılan bir adım olmalı. İleride genç kuşaklar bu bayramın önemini kavrasınlar diye eskiden kentlerimizin düşmandan kurtuluşlarını anarken yaptığımız gibi gösteriler de düzenleyecek miyiz?
O törenlerde kenti kurtaran kuvayı milliyecileri düzgün üniformalı kalpaklılar, işgalci Yunan askerlerini de ve üstü başı dökük kıyafetler giydirilmiş, genellikle belediyenin temizlik işçilerinden seçilmiş kimseler temsil ederlerdi. Bayramın kutlandığı alanda toplananlar kuvayı milliyecilerin düşmanı nasıl tepelediğini seyreder, tarihten ibret alırlardı.
Yalnız biz şimdi bunu nasıl yapacağız? Hain dediğimiz bizden, kurtarıcı saydıklarımız da öyle!
Çetrefillik bunlardan ibaret değil: Tarihe baktığımızda çok eskiden beri kahramanların gömüldüğünü, hainlerin ise gömülmeyip ortada bırakıldıklarını görüyoruz.
Sofokles’in Antigon oynunda (MÖ 400) bu gerçek yansıtılır:
Bu oyunda Antigon, kız kardeşine, “Kral Kreon, yalnız birini gömüyor ağabeylerimizin/ Öbürünü gömütsüz bırakıyor/ aşağılamak için... Kardeşimizi böyle leş kargalarına peşkeş çekecek” der.
Öyleyse özel bir mezarlık yaptırıp hain bellediğimizi oraya mı gömmeli yoksa bunları gömmeyip E5 karayoluna vb. mi bırakmalıyız?
Ölmüş gitmişin ardından kötü kötü söylenene rastlıyoruz. Eski atasözleri bu tutumu doğrulamaz: Hâlâ dolanımda (=tedavülde) olan, sık tekrarlanan eski bir Roma atasözü, “De mortuis nihil nisi bonum” der, bizde “ölenin arkasından kötü konuşulmaz” dendiği gibi.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Böcek yeriz o zaman! 30 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları