Perihan Ergun

Uğur Mumcu Hep Bizimle

30 Ocak 2014 Perşembe

Hiç unutmadığımız ve unutamayacağımız, Uğur Mumcu gene acılı özlemlerimizle yurt çapında anıldı. 24 Ocak 1993’te Karlı Sokak’ta, evinin karşısında, her zaman olduğu gibi park ettiği arabasına binip kontağı çevirdiğinde, hain ellerin aracın altına yerleştirdiği bombanın patlamasıyla üstteki sete fırlayan arabayla parçalanarak yaşamını yitirmişti. Onun bu suikastla aramızdan alınmasından duyulan isyanlı acıları büyüten bir husus da katillerinin hâlâ saptanamayıp faili meçhul kalmasıdır.
Bu katliamın bana verdiği acıyı ve bir anımı hiç unutamam. Şöyle ki: Kendisini 5 Aralık 1992 günü tertiplediğimiz “Kadınlarımızın Seçme - Seçilme Hakkının Anılması Günü”ne onun konuşmacı olarak onur vermesini istediğimde; o tarihte yurtdışına Avrupa’ya bir konuda araştırmaya gideceğini, buna karşın şimdiden “8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ndeki Anma’da bizlerle birlikte olacağına içtenlikle söz vermişti. Bu buluşmaya o bombacı hain eller izin vermediler. Biz de onun Atatürk Cumhuriyetiyle ilkelerine gönül veren bağlılığını 8 Mart 1993 günü Harbiye Şehir Tiyatrosu Salonu’nda yakın arkadaşlarını da içine alan bir programla salona sığamayıp dışarıya taşan sevenleriyle birlikte anmayı görev bildik. Bizlerin Sevgili Mustafa Balbay’ın dediği gibi; Uğur Mumcu’lara, Ahmet Taner Kışlalı’lara, Muammer Aksoy’lara, Çetin Emeç’lere büyük borcumuz var. Bu borç onların düşüncelerini iktidara taşıdığımız zaman son bulacak. İnanç ve önerisine bütünüyle katılıyorum. Bu yıkılmak istenen Cumhuriyetimize karşı gerçekten can borcumuzdur. Bu borcu tüm koşullarıyla ödediğimiz zaman ancak Ulu Önderimiz Atatürk’ü Anıtkabri’nde ışıklar içinde yaşatabiliriz.
Uğur Mumcu’nun o günlerde tüm çalışmalarında olduğu gibi derinliğine inerek araştırdığı konulardan biri de siyaset-tarikat-cemaat ilişkilerinin sosyolojik yapısıydı. Sanki 17 Aralık’tan bu yana siyasi erki elinde tutan Başbakan R. Tayyip Erdoğan’la iktidar yoluna birlikte yürüyerek girdikleri Gülen cemaatinin bugünlerdeki karşıtlıklarını Başbakan’ın çete, Haşhaşi gibi tanımlamalarla kavgaya dönüştürmesini görmüş ve göstermeye çalışmış(!). Onu en verimli yaşlarında kaybetmemize neden olan o hainlerin bombası kendisinden öğreneceğimiz birçok şeyin kaybıyla hepimize suikasttır. Bunun tek tesellisi faillerinin bulunmasıdır.

***

24 Ocak 2001’de Emniyet’in örnek polis müdürlerinden Diyarbakır Emniyet Müdürü A. Gaffar Okkan da yanındaki beş koruma polisiyle caddede seyir halindeki makam aracında silahlı saldırıyla şehit edilmişti. Diyarbakır’ın toplumsal birçok sorununu halkıyla birlikte sevecenlikle çözümlemesi nedeniyle çok sevilen, sayılan bir amirdi. Ona da yazık ettiler. Ölüm gününde her yıl olduğu gibi Diyarbakırlılar onu değerbilirlikle ve borçlulukla andılar.
Gerçekte halkımız görenek ve geleneklerimizce kendilerine maddi manevi yapılan iyiliklerin değerini hep bilegelmişlerken son yıllarda bu davranışlarda eksilmelerle bencillikler gözlenir oldu. Toplumda saldırganlık ve acımasızlıklar tepe yapmaya başladı. Karşıtlıklar kanlı çatışmalara dönüştü. Örneğin; MHP’nin Esenyurt’ta açtığı seçim bürosuna pazar günü yapılan silahlı saldırı partinin basın danışmanının yaşamını yitirmesine, yedi kişinin de yaralanmasına neden olmuş. Hemen her gün memleketin birçok yerinde eşleri veya aile yakınları tarafından acımasızca öldürülen kadın cinayetleriyle yüreklerimiz kalkıyor. Bir de hak hukuk yollarının tıkanıklıkları, eğitimdeki eksiklikler... İktidar boş laflarla ne denli övünse de işsizlik ve yoksulluklar bu olaylarda etkin oluyor. Ayrıca dışarıdaki dost düşman ülkelerce de kınanma konusu oluyor. İktidar, ülkede bunca karmaşaya çare düşüneceği yerde kendisi hakkında ortaya kanıtlarıyla konulan yolsuzlukları örtbas etmek için muhalif partileri aşağılayıcı gerçekdışı suçlamalarla savunmalara başvuruyor.
Bunca açmazın içinde tek ümidim, halkımızın tarih boyunca zor günlerin içinden sağduyuyla çıkmayı bilmesindedir. Gezi olayları bunun en canlı örneği olmuştur.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Torbadan Öcü Çıktı 18 Eylül 2014

Günün Köşe Yazıları