Öztin Akgüç

Türkiye'nin Temel Sorunu (25.08.2013)

25 Ağustos 2013 Pazar

Yinelemek, aynı şeyleri yazmak insana usanç veriyor, ama çözüm arıyorsak, olaylara doğru tanı koymamız gerekiyor. “Yeni anayasa yapalım, yargı reformu yapalım, yeni kurumlar oluşturalım.” Zaman zaman, bence bilgi ve iyi niyetten yoksun olarak, belki de bir çözüm önerisi getirmiş gözükmek, laf söylemiş olmak için bu tür görüşler ortaya atılıyor, savunuluyor.
Türkiye’nin temel sorunu toplumda bilgili, kişilikli, düzgün, medeni cesareti ve özgüveni olan kişilerin azlığı ve bu kişilerin de, yerleşik düzenden çıkarı olan tarafından bir şekilde dışlanmasıdır. Belirleyici unsur insandır. İnsan öğesinden yoksun önerilerin bir değeri yoktur.
Prof. Dr.
Doğan Kuban’ın Cumhuriyet Bilim-Teknoloji ekinde “Sanayi Çağına Hangi İnsanla Katılacağız?” konulu yazısını sofist filozof Protagoras’ın şu ünlü sözü ile bitiriyordu: “İnsan her şeyin ölçüsüdür.”
Ne yazık ki bu ölçü ülkemizde yetersiz. Kişilikli, nitelikli, bilgili, tutarlı, çifte standarttan uzak insan eksikliği yalnız politikada gözlenmiyor. Birleşik kaplar kuralı, tüm kurum ve kuruluşlarda, sivil ve asker bürokratlarda, eğitim kurumlarında, medyada, iş yaşamında da gözleniyor. Türkiye’nin ölçüyü yükseltmesi, nitelikli kişi eksikliğinin yarattığı kısırdöngüleri kırması gerekir. İnsanımız yalnız fiziki kelepçe ve zincirlerle bağlanmıyor, fiziki olmayan zincirlerle de kısıtlanıyor.
Çağdaşlaşmak, kalkınmak, yaşam kalitesini yükseltmek, demokratik bir düzen kurabilmek, hatta bağımsızlığımızı, ülke saygınlığımızı koruyabilmek için her açıdan nitelikli insana gereksinmemiz var. Nasıl sağlayacağız? Bu bağlamda eğitim kurumlarına büyük görev düşüyor.
Eğitim kurumları görevlerini yapıyor mu? Unvanı Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ama bakanlık ne milli, ne de ciddi eğitim sağlayabiliyor. Sınav sonuçları bunun en nesnel kanıtı.
İşlevsizlik, politik kaygılardan mı? Yeteneksizlikten mi? Öngörü noksanlığından mı? Siyasal amaçlı dini eğitimi ağırlıklı kılmak mı? Belki bu nedenlerin, güdülerin tümü geçerli. MEB, ülkenin geleceğini aydınlatma yerine karartma projeleri peşinde olduğu izlenimi veriyor.
Üniversiteler... Ülkede üniversite sayısı sürekli artıyor. Anımsadığım rakam en son 165 idi. Daha fazla artmış da olabilir. Üniversite diyoruz. Üniversite kurmak, bina, yerleşke sağlayıp bilgisayar ağı kurup, bir de rektör atamak değil. Kuruluşu üniversite yapan öğretim elemanları ve öğrenme, kendini geliştirme; araştırma isteklisi, kaliteli öğrencilerdir. Dünyadaki tanınmış üniversiteleri inceleyin. Bu üniversitelerin ne binaları, ne yerleşkeleri ne de teknik donanımı, diğer üniversitelerden daha üstün. Peki, farkı yaratan ne? Öğretim elemanlarının ve öğrencilerin kalitesi. Bir yapıyı üniversite yapan öğretim elemanları ve öğrencilerdir.
Bizde politik nedenlerle, baskılarla, dışlamalarla, yaratılan modeli ve manevi tatminsizlik ortamı ile nitelikli öğretim elemanlarının bir bölümü yurtdışına, bir bölümü özel işletmelere kaçıyor. Vakıf üniversiteleri daha çok derleme öğretim elemanları ile çalışıyor, kendi yetiştirdikleri eleman sayısı sınırlı. Vakıfların büyük bir bölümünün varlık ve gelirleri sınırlı olduğundan, büyük ölçüde öğrenci katkısı, harçlar faaliyetin sürdürülebilmesi için gerekli oluyor. Bu durum hem eğitim hem öğrenci kalitesini düşürüyor, hem de bir tür diploma ticareti yapılıyor izlenimi yaratıyor. Vakıf üniversitelerinin bir bölümü de büyük kuruluşların yönetimi, denetimi altında. Buralarda da dış ilişkilerin de etkisiyle ideolojik ağırlıklı eğitim verildiği söylenebilir. Sonuçta toplu olarak yeterli, kaliteli insan yetiştiremiyoruz. Kuşkusuz az sayıda da olsa çok yetenekli, yaratıcı öğretim eleman ve öğrencilerimiz var. Ama bunlar kurulu bir sistemin ürünü değil, Tanrı vergisi yeteneklerin sonucu.
Türkiye, nitelikli yeterli insan yetiştiremediği gibi, yetişmiş olanları da bir şekilde dışlıyor. Ülkede işler ve karşılaşılan kişilerin büyük bölümü düzgün olmadığı için esnek, söz dinleyen, lamelif, yamuk, koşullara uyabilen, antin fantinden anlayan kişiler, yöneticiler yeğleniyor. Bu kısa süreli hesaplar, uzun sürede doğal olarak başarısızlığa da yol açıyor.
Biz Türkiye’deki bu temel eksikliğe tanı koyamazsak, önlem geliştiremezsek, yaşadığımız süreç korkarım TC’nin silinmesi ile sonlanacak, bunun işaretleri görülmeye başladı bile.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sorun ve çözüm 20 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları