Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Ekonomide Çöküşün Sorumluluğu
Bir ekonomi bir anda çöküşün eşiğine, dünyanın belki de en riskli ülkesi konumuna gelmez. Çöküşün, krizin işaretlerini çok önceden vermeye başlar. Ekonomik çöküşün işaretleri AKP’nin iktidara gelişi ile birlikte görülmeye başlandı; ancak ekonomik başarı kılıfı ile örtülmeye çalışıldı.
Ekonominin önemli göstergeleri ya gözden saklandı, ya alalandı; bu göstergeleri açıklamaya çalışanların da sesleri kısıldı. Alalama, övgü, algı yönetimi, gerçekleri nihayet bir süre saklayabiliyor. Sonuçta ekonomik gerçekler yaşanmaya başlanıyor. Takke düşüyor
Türkiye ekonomisinde, 2003 yılından itibaren iç tasarruf oranı düşüyor, yatırım-iç tasarruf dengesizliği büyüyor, yatırımların sektörel dağılımı bozuluyor, sınai sektörü giderek montaj sanayisi haline dönüşüyor, imalat sanayisinin gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) içindeki payı geriliyor, ihracatın ithalatı karşılama gücü azalıyor, dış ticaret ve buna bağlı cari işlemler açıkları büyüyor. Türkiye’nin dış borçları sürekli kabarıyor, gösteriş yatırımları dışında, Türkiye’nin üretim gücünü artıracak, dışa bağımlılığını azaltacak yatırımlar yapılmıyordu. Tüm bu olumsuz gelişmeleri gören, dile getirmeye çalışanlar, bir şekilde dışlanıyor, buna karşı çeşitli seslerden oluşan bir övgü korosu oluşturuluyordu. Bu koroda politikacılar dışında ekonomistler, işadamları, CEO’lar, banka genel müdürleri, TV’de ekonomi programı düzenleyenler, medyanın ekonomi muhabirleri, hatta uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları da yer alıyordu. Gerçekten bu koro etkili oldu. Aklı başında olanlarda bile, ekonomiyi kendi bilgi alanları dışında görenlerde dahi ekonomide başarı kazanılıyor izlenimi yaratıldı. İktisat hocaları, tanınmış işadamları, CEO’lar, TV programları, bazı köşe yazarları, banka genel müdürleri, sanayi, ticaret odaları başkanları benzer şeyleri söylüyor, dışarıdan zaman zaman övgüler yağıyor, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları not artırıyor. Görünürde gökdelenler, AVM’ler yükseliyordu. Tüm bunlar “ekonomideki başarı gerçek” diye algı yarattı. Uluslararası finansal piyasa koşullarından kaynaklanan ucuz döviz de bu algıyı güçlendirdi. Hangi bilgiler veriliyor, analizler ne ölçüde geçerli, neler saklanıyor, değerlendirmeler nesnel mi pek irdelenmedi.
Yaratılan izlenim şu idi:
“Türkiye’de her şey iyiye gidiyor, bir cari işlem açığı sorunu var. O da finanse edildiği sürece sorun olmaz.” Cari işlemler açığı, ekonomide hemen her alandaki dengesizliği yansıtır. Ödemeler dengesi, ödemeler bilançosu; adı üstünde sonuçta her zaman dengededir. Açık bir şekilde finanse edilir. Süreğen cari işlemler açığı Türkiye’nin yatırım, tasarruf, dış ticaret dengesini sağlayamadığını; açığı dış borç alarak, gayrimenkul, tesis, işletme gibi varlıklarını satarak karşıladığını gösteriyordu.
Seçilmiş veya ayarlanmış iktisatçılar çağrıldıkları TV kanallarının eğilimine uygun olarak konuştular, yorum yaptılar, fincancı katırlarını ürkütmemeye çalışarak, belli çevrelere de buket atmakta kusur etmediler.
İşadamlarının, iktidardan ya ihale, özelleştirmeden pay, teşvik kredi gibi akçeli beklentileri vardı ya da belli orunlara gelebilmek için politik desteğe ihtiyaç duyuyorlardı veya salınan korku nedeniyle ve yalakalık olarak Sayın RTE’den ürküyorlardı. “On yıl ötesini görüyoruz” türünden açıklamalar yapıyorlardı. Şimdi bu işadamlarına sormak gerekir: On saat ilerisini görebiliyor musunuz?
Kamuda atamaların hangi güdülerle, hangi niteliklere, özelliklere göre yapıldığı biliniyor. Bu kişilerden ne doğru tanı, ne doğru bilgi, ne ileri görüş beklenebilir. Ancak belli bir plağı çalabilme dışında maharetleri yok.
Ucuz döviz, yüksek faizli tüketici kredisi bankaların bir süre kârlı, güçlü görüntü vermesine olanak verdi. Günümüzde bu olanaklar bitti. Yağdanlıkta kusur etmeyen özel banka genel müdürleri de şimdi sonuçları nasıl alalarız telaşına kapıldılar.
Sorumluluk, kusur yalnız hükümetin değil, çöküntüde bu kişi ve grupların da en azından manevi sorumlulukları var. Özür dilerim, “Biz nasıl olsa yırtarız, ceremesine de geniş kitleler katlanır” anlayışının da etik bir yanı yok.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- Erdoğan belayı satın aldı
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- AKOM, İstanbul için 'saat' verdi: Çok kuvvetli geliyor!
- ‘Kar leoparı’ neden cezaevinde
- Ünlü kebapçının kardeşi 20. kattan aşağı düştü!
- Kayyum belediyeyi kapattı!
- Trabzonspor'da ayrılık!
- Elazığspor'dan maça çıkmama kararı!
- Ali Koç'tan çok sert Kayserispor açıklaması!
- Al Nassr'dan Talisca açıklaması!