Öztin Akgüç

Ekonomide Belirsizlik

17 Ocak 2014 Cuma

Ekonomide belirsizlik, planlamayı, karar almayı zorlaştırıyor, riskleri artırıyor. Bu nedenle ekonomide belirsizliği azaltmak, istikrar için de gerekli önkoşul oluyor. Gerçi ekonomide belirsizliği azaltmak, ekonomiyi yönlendirmek için zaman zaman revize edilen 2013- 2016 dönemini kapsayan Orta Vadeli Planımız var. Ancak OVP, geçmiş eğilimlerin, politikaların belirgin değişiklik göstermeyeceği varsayımına dayanıyor. OVP hazırlanmasından bu yana koşullarda büyük değişmeler oldu. Geçmiş yıllarda dahi tam tutturulamayan plan hedeflerinin, değişen koşullarda nasıl tutturulabileceği, ciddi bir sorun olarak ortada. Belirsizliğe, değişen koşullara, geçmiş dönem sonuçlarına bakılarak plan hedeflerinin tam tutturulamayacağı, yalnız dış ticarette ve bir ölçüde de merkezi yönetim bütçe uygulamasında hedeflere yaklaşılabileceği kestirilebilir.
Büyüme hızı yüzde 4.0 olmayacak ama, yüzde 2.0 mi hatta eksiye devrilir mi? Enflasyon hedefi yüzde 5.3 hatta revize hedef tutturulamayacak ama TÜFE artışı çift haneli olur mu? Döviz kurları, 2013 yıl sonu düzeyini dahi koruyamayacak ama, USD, Avro yıl sonunda ne olur? 2014 sonu USD= 2.50 TL, Avro= 3.30 TL akla yakın tahminler mi? Yoksa kurlar bu düzeyleri de vurur geçer mi? Türkiye’ye net sermaye girişi bir miktar azalır, ama hangi düzeye kadar iner? Kimse bu sorulara hata payı taşımadan kesin yanıt veremez. Günümüz koşullarında belirsizliği azaltmak zorunluluktur.
Merkez Bankası’nın politika faizini sabit tutarak, parasal sıkılaştırma ile döviz satarak, sözde kalan taahhütlerle belirsizliği gideremeyeceği görüldü. Hedeflerin tutturulamaması, öngörülerin gerçekleşmemesi gerek iç gerek dış çevrelerde güveni iyice sarsıyor. Bütçe kabul edildi, Merkez Bankası’nın elinde etkili silah yok. Belirsizlik nasıl giderilecek? Güven nasıl tazelenecek
Belki anımsanır, “IMF’ye borç ödüyoruz, borç almıyor, borç veriyoruz” şölenlerinin yapıldığı günlerde, gidişatı öngörerek, IMF ile anlaşmaya bakın, stand-by anlaşması yapın önerisinde bulunmuştur. IMF hayranlığımdan değil, durumun daha da kötüleşmesini engellemek için, IMF seçeneğini gündeme getirmiştim. Türkiye ciddi bir borç krizine sürükleniyor. Özel sektör borç batağını, bankacılık sektörü, likidite, kur, kredi risklerini, risklere karşı özkaynak yetersizliğini yeni yeni görmeye başladı. Belirsizlik koşullarına bir de yönetim becerisi eksikliği eklendiğinde, ciddi önlemler de alınamıyor.
IMF’ye niyet mektubu verilir, standby anlaşması yapılırsa; belirsizlik azalır, Türkiye’nin dış kaynak bulma olanağı artabilir, Türkiye’den sermaye çıkışı yavaşlayabilir, kur dalgalanmasının boyutu kısalır.
IMF reçetesinin, kemer sıkma politikasının yükünü, emekçilerin, dar gelirlilerin, işsiz kalacakların çekeceğini, sorunların reçeteye uyarak çözülemeyeceğini de biliyorum. Peki, öyleyse niye IMF adresi.
Bugün, rota belli değil, disiplin ve tutarlı uygulama yok, iç ve dış nedenlerden kaynaklanan dalgalarla yalpalıyoruz. Rota belli olmadığından, kayalıklara çarparak daha derin yaralar almamız olası.
IMF ile anlaşma ile en azından rota belirlenir, uygulamalara bir ölçüde disiplin, tutarlılık gelir, ayrıca zaman kazanılır, ancak kazanılan zamanın da iyi değerlendirilmesi gerekir.
Seçimlerin yaklaştığı bir dönemde, hükümetin IMF’nin kapısını çalması beklenemez. Ancak dış kaynak girişi daha da yavaşlar, Merkez Bankası brüt rezervini de tüketmeye başlar, bankalar sendikasyon kredilerini yenilemede en azından maliyet açısından zorlanır, donuk kredi oranı yükselir, gayrimenkul balonu taşınamaz hale gelirse, son çare olarak IMF’ye gitmek zorunda kalınabilir. O zaman maliyet daha da yükselmiş olur.
IMF’den önce, ekonomiyi bu duruma düşüren hükümetleri, bürokratları kınamak gerekir.    



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sorun ve çözüm 20 Kasım 2024
DEM’e gülücükler 6 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları