Öztin Akgüç

Aymazlığın Bedeli

01 Haziran 2014 Pazar

Soma faciasıyla toplum aymazlığının bedelini ağır ve acıklı biçimde ödemiştir; ödemeyi de sürdürmesinden korkarım. Ülkenin düzgün insanları, özelleştirme, neo-liberal düzen, küreselleşme, sendikal hareketin niteliği, özel sektörün tutumu, çevre korunması konusunda kamuoyunu uyarmaya çalışmıştır, çalışmaktadır. Bu konularda gerek ülkede gerek dünya genelinde koparılan yaygara, şamata ne yazık ki, gerçeklerin, emekçiler özellikle yoksul kesim tarafından kavranmasını önlemiştir.
Soma faciası, gerçeklerin görülmesine, yeni bir düzeltme sürecinin başlamasına yol açarsa, ağır bir maliyet ödemenin tesellisi olabilir.
Ne yazık ki öngörüler yeterli olamuyor; gerçekler, o da öğrenilebilirse, ancak yaşanarak öğreniliyor. Atalarımız boşuna “bir musibet bin nasihattan iyidir” dememişler.
Türkiye’de devletçiliği karalama, özelleştirme kampanyası başladığında, asıl amacın “kamuyu mülksüzleştirme, yerli yabancı sermaye sınıfına özellikle yandaşa kaynak aktarma, varsıl kesimin vergi yükünü hafifletme, bütçe açığına yama vurma” olduğu yazılmaya, anlatılmaya çalışıldı. Başarılı olunamadı, süreç engellenemedi.
Kâr daralması yaşanırken devletin ucuz döviz, ucuz kredi, sermaye katkısı, hatta vergileri azaltarak, yerli ve yabancı özel kesime, yandaşlara kaynak aktarma düzeneği de (mekanizma) kalmamıştı. Kaynak aktarma aracı olarak özelleştirme gündeme geldi. Devlet bu yolla yandaşa kaynak aktarabilecek yurtdışından sermaye çekebilecek özelleştirme gelirleriyle bütçe açığı azaltılabilecek, sermaye sınıfının vergi yükü hafifletilebilecekti. Gerçekten öngörüldüğü şekilde özelleştirme uygulandı.
Tesislerin, bankaların, işletmelerin, taşınmazların bir bölümü yabancılara satıldı. Doğrudan yabancı sermaye yatırımı var diye övünüldü. Cari işlemler açığının bir kısmı bu şekilde kapatıldı. Bazı işletmeler, tesisler, arsa ve arazi değerlerinin dahi altında babalar gibi yandaş gruplara sözde satıldı, aslında peşkeş çekildi. Yandaş sermaye grupları kamu sırtından güçlendirildi. Sermayenin vergi yükü hafifletildi. Kurumlar vergisi yükü, fon ve stopajla yüzde 44 düzeyinde iken yüzde 20.0’ye çekildi. Büyük kuruluşlar kârlarının hemen hemen yarısını vergi olarak öderken 2006’dan itibaren en fazla beşte birini vergi olarak ödemeye başladılar. Vergi kaybı, özelleştirme gelirleri yanı sıra dolaylı vergilerin artırılması yoluyla kapatıldı. Dolaylı vergilerin payı, vergi gelirleri içinde yüzde 70’lere değin yükseldi. Bu da yetmedi “vergi alacağına borç al, faiz öde” politikası sürdürüldü. Kamunun iç ve dış borcu 600 milyar TL’yi aştı. Şişkin milli gelir tahminlerine oranlanarak borç yükü hafifliyor diye de övünüldü.
Gerçekler, ya korku ya da çıkar beklentisiyle halka anlatılmadı. Anlatmaya çalışanlar da bir şekilde cezalandırıldı, dışlandılar.
Emekçilerin, emekçi örgütlerinin gidişin yönünü görüp karşı çıkmaları gerekirdi. Sendikalar, ILO sözleşmelerinin imzalanması, imzalananların da uygulaması konusunda ısrarlı, baskı grubu olmaları gerekirken, emekçi etiğini bir yana iterek sendikacılık yazınına sarı sendika dışında yandaş sendika, sermaye destekçisi işçi sendikası gibi yeni sendika türleri eklediler.
Aymazlığın, dalaletin, sapkınlığın toplumsal maliyeti vardır. Maliyeti ödenmeye başlanmıştır. Dileğimiz, bu felakete gidiş sürecinin, faziletli, erdemli olma yönünde değişime uğramasıdır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sorun ve çözüm 20 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları