Özgür Mumcu

Yeniden inşa etmek

04 Ağustos 2016 Perşembe

Erdoğan, Allah’tan sonra milletten de af diledi. “Bunlara yardımcı oldum” dedi. 2010’da gerçek yüzlerini görmeye başladığını ve 2012’den itibaren de net bir tavır aldıklarını ifade etti.
Biliyoruz ki ayrılık süreci, 7 Şubat 2012’de MİT Müsteşarı’nın ifadeye çağrılmasıyla su yüzüne çıktı. Buna rağmen, Gezi zamanı Erdoğan Türkçe Olimpiyatları’na gitti ve oradaki kitleyi överek, Gezi’ye katılanları onlara şikâyet etti. Neticede, Erdoğan’ın dün söylediği üzere “Dedik ki bir ortak yanımız var”. Uzun süreli birliktelikleri olanlar anlar. Bazen bir ilişkiyi bitirmek zordur. Alışkanlıklar vardır, ortak projeler, arkadaşlar...
2012’den itibaren net bir tavır alınmış. Gelgelelim tutuklanan generallere bakılınca önemli bir kısmının 2013, 2014 ve 2015 YAŞ toplantıları sonrası terfi ettirildiği anlaşılıyor.
Tavır netleştirildikten sonraki üç sene ne kadar darbeci varsa terfi ettirilmiş. Herhalde tarihe geçecek bir basiret örneği bu. Açıktan savaştığın bir cemaatin subaylarını, mücadelenin en alevli olduğu zamanlarda en kritik yerlere atamak. Yani affedilmesi gereken sadece geçmişte verilen destek değil, sabah akşam cemaate operasyon yapıldığı dönemde gerçekleşen bu tuhaf terfiler de affın konusu. İçi kaldıran affetsin.
Sır küpü denen, pamuklara sarıp sarmalanan MİT Müsteşarı’nı da ayrıca tebrik etmek gerek. Darbe istihbaratını aldıktan sonra saatlerce süren ataleti bir yana Genelkurmay Başkanı’ndan Cumhurbaşkanı’na herkesin yanına yaverler, özel kalem müdürleri yerleştirilirken o kişilere temiz raporu vermeyi de bilmiş. Hem de bu kişiler, aktif bir şekilde “abileriyle” görüşür, her yere dinleme cihazları koyarken.
Memleketi can düşmanıyla mücadele ederken can düşmanının subaylarının terfi etmesini engelleyemeyen bir iktidar yönetiyor. İstihbarat örgütü bir enişteden daha işlevsiz kalmış. Bırakalım senelerdir devlete, uzun zaman devlet korumasında sızan cemaati; bu yönetim kabiliyeti varken afacan beşler ya da gizli yediler çetesinin devleti ele geçirmemesi mucize.
Siyasi ve hukuki sorumluluk almadan işi şimdilik ahirete havale ettiler. Kurumları çökertilmiş bir memlekette daha fazlasını beklemenin de anlamı yok.
Şimdi cemaatin kurduğu eğitim ağını, TÜRGEV’ler Ensar’lar devralır. Cemaatçi subay yetişmesin diye bu defa terfilerde AKP’ye yakınlık önem kazanır. Liyakat ilkesinin lafta kalması kuvvetle muhtemel. Bu kadar “kandırılmış” bir iktidarın sadakat haricinde bir ilkeye dayanacağını düşünmek zor.
Senelerce dalga geçildi. Ama gerçekten “her şeyin başı eğitim”miş. Sosyal devletin gerekleri yerine getirilmeyince, yoksul ve yetenekli çocuklar bir şarlatanın ağına düşürülmüş. Kamucu, halkçı bir eğitim reformu yapılmazsa, bu tablo kendini başka şekillerde tekrar edecek. Maarif Vakfı gibi bir projesi olanların, eğitim reformunun ne olacağı da ortada.
Sürekli aldatılan bu iktidarın bir çözüm formülü bulması imkânsız. Çözümü ancak halkçı, laik, demokrat bir çizgi getirir. Memleketin çocuklarını sahipsiz bırakmayacak, onlara bir birey olarak özgürce kendilerini gerçekleştirebilecekleri imkânları sunan tarafsız, laik sosyal bir cumhuriyeti yeniden inşa etmeli.
Yoksa daha çok yanılırlar, daha çok af dilerler.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları