Özgür Mumcu

Vatandaşlık bağı

07 Ocak 2016 Perşembe

Memleketimiz bir fiili durum ve oldubitti cumhuriyeti haline geldi. Bu vaziyet de memleketin en tepesi tarafından dillendirildi. İleride bugünler yazılırken Erdoğan’ın şu sözleri bir kırılma anı olarak değerlendirilecek:
“İster kabul edilsin ister edilmesin, Türkiye’nin yönetim sistemi bu anlamda değişmiştir. Şimdi yapılması gereken bu fiili durumun hukuki çerçevesinin yeni bir anayasa ile netleştirilmesi, kesinleştirilmesidir.”
Cumhurbaşkanı, anayasanın kendisine verdiği yetkilerle yetinmeyeceğini açıkça ilan etti. Buna itiraz ise ‘Cumhurbaşkanı her şeye karışıyor’ demek, yağmur altında yürürken ıslanmaktan şikâyet” etmek olarak tanımlandı.
Yani bir fiili durum yarattı. Bu yarattığı fiili durumu da yağmur gibi bir doğa olayı olarak değerlendirdi.
Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmesi halinde parlamenter sistemin devam edemeyeceği, hatta parlamenter sistemin doğaya aykırı bir hal alacağına inandırılmak isteniyoruz.
Oysa başkanlıkla idare edilmeyen federasyonlar olduğu gibi cumhurbaşkanını halkın seçtiği parlamenter sistemler de mevcut.
Fakat ne gam!
Fiili durum ilan edildi. Bu zaten sallantıda olan hukuk devletinin iflası anlamına gelir. Önce kamu hukuku sonra giderek özel hukuk ilişkileri hukuk güvenliğinin yitirildiği bir ortamda temelsiz kalıp dağılma yoluna girecek.
Hukuk devletinin aşınması ortak vatandaşlık bağının da aşınması için müsait bir ortam. Bugün yaşananların bu fiili durumla doğrudan ilişkisi var.
Fiili durum sadece Erdoğan’ın başkanlık arzusu için kullandığı bir siyasi söylem değil. Bugün, uygulanan sokağa çıkma yasaklarının hukuki temeli yok.
İl İdaresi Kanunu’nun valilere böyle bir yetki verdiğini söylemek imkânsız. Sokağa çıkma yasağı açık bir kanuni temele dayanmalıdır. Bu da sıkıyönetim ya da olağanüstü halde mümkün. Kolera salgınında dahi Hıfzıssıhha Kanunu’nun öngördüğü şekil ve şartlarda ilan edilir. Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu bile ancak sınırlı sürede, meskun mahaller haricinde ve Bakanlar Kurulu kararıyla sokağa çıkma yasağına imkân vermekte.
Yani özetle memleketimizde bir sıkıyönetim ya da olağanüstü hal “fiili durumu” yaratılmıştır. İl İdaresi Kanunu gibi alakasız bir kanunla güvenlik güçlerinden bir “şehir savaşı” yürütmesi beklenmekte.
Bugün herkes fiili duruma alışmış olabilir. Fakat başta mülki idare amirleri ve diğer karar alıcıların ileride fiili şartlar değişince hukuken sorumlu tutulabileceklerini bir kenara hem de hiç unutmayacakları bir kenara not almalarında fayda var.
Milli güvenlik için geri kalan her şeye teferruat gözüyle bakmak hukuk devletini ve nihayetinde devleti de teferruat haline getirir.
Vatandaşlık bir hukuki bağdır. Bir devlet ise vatandaşlarına sağladığı hukuki güvenlik ve koruma nispetinde mevcudiyet ve itibar sahibidir.
Bugün çatışmalarda hukuk bir kenara bırakılıp cumhurbaşkanının örneği takip edilerek “fiili durum” devreye sokulunca o vatandaşlık bağı zedelenir.
Bu ise bölücülüğün ve hatta yıkıcılığın başka bir adıdır.
Bütün bir Ortadoğu karışmış ve bir “fiili durumlar” cehennemine dönmüşken, vatandaşlık bağını koparacak raddede hukuki temeli olmayan bir “terörle mücadele” memlekette “fiili durum”un açıkça ilanı anlamına gelir.
Yarın kimse “yahu biz nasıl oldu da bu cehenneme yuvarlandık” diye sormasın. Şu anda yuvarlanıyoruz.
Her kesimin ama öncelikle meşruiyeti hukuka dayanan devletin “fiili durum” safsatasını derhal bırakıp hukuk ve siyasi diyalog yoluna girmesi şart.
Yoksa her kesimdeki şahin siyasetten geriye vatandaşlık bağı kalmayacak.
Memleketi bölerse “fiili durum” bölecek.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları