Özgür Mumcu

Türkiye teslim olacak mı?

02 Mart 2016 Çarşamba

Erdoğan, yurtdışına çıkarken ortalığın “çalkalanması” temennisiyle bir anayasa krizi çıkartıverdi. Memleketimizin siyasetçileri yad ellere gittiklerinde unutulacaklarından korkar. Özal’dan beri gelenektir, yurtdışına giderken ya da uçakta tartışılacak bir şeyler söylenir ki memleket beyefendilerin yokluğunu hissetmesin.
AKP gibi hür iradelerini bir kişiye teslim etmiş insanlardan ibaret partiler için talimat anları zor zamanlardır. Erdoğan, Can Dündar ve Erdem Gül hakkındaki açıklamasını birkaç gün geciktirince bunu yanlış anlayan AKP yetkilileri “tahliye kararını sevinçle karşıladıklarını” söylemişlerdi. Şimdi omurgalarını çatırdatma pahasına keskin dönüşler yapmakla meşguller.
AKP’li olmak zor iş. Omurga üzerinde çok baskı yapan bir meşgale.
Her mahkeme kararı eleştirilebilir. Ancak eleştiri şekliniz fikrinizi, terkibinizi ve gelecek projenizi de ortaya koyar.
Yargı kararlarını insan haklarının ilerletilmesi, demokrasinin gelişmesi için eleştirenlerin şahsiyeti ile basın özgürlüğü budansın, insanlar zindanlarda çürüsün diye eleştirenlerin şahsiyeti elbette tarihin ve adaletin terazisinde aynı ağırlıkta değildir.
Bir Cumhurbaşkanı’nın Anayasa Mahkemesi kararına uymayacağını söylemesi, öyle bir yetkisi olmayan ilk derece mahkemesini direnmeye çağırması ve AKP’li yetkililerin onun arkasına testi gibi dizilmesi herhalde Erdoğan ve demokrasi konusunda hâlâ aklı karışık olanları dahi ayıltmıştır.
Erdoğan ve hür iradelerini ona teslim etmiş olan AKP’lilerin mücadele ettikleri sadece Anayasa Mahkemesi kararı değil aynı zamanda insan hakları ve hukuk devleti.
Anayasa Mahkemesi zaten vermesi gereken, şayet Türkiye’de hâlâ bir hukuk devleti varsa, vermeye zorunlu olduğu bir kararı verdi.
Can Dündar ve Erdem Gül’ün yaptıkları haberler sebebiyle hapishanede olduğu bir memlekette ne demokrasi var denebilir ne de o memlekette hukukun zerresi olduğu ileri sürülebilir.
O TIR’ları Dündar ve Gül sürmüyordu. O TIR’ları Dündar ve Gül durdurmadı. O videoyu onlar çekmedi.
Ortalıkta bir suç varsa Dündar ve Gül o suça dahil değil. Tek yaptıkları olan bitenden kamuoyunu haberdar etmek.
Buna kısaca gazetecilik deniyor.
İktidar çevrelerinin ve onun medyasının Batı’dan örnek verirken yalan ve zırvaya başvurması da bu sebeple.
Sürekli Snowden örneğini veriyorlar. Snowden eski bir istihbaratçı. Hakkında tutuklama kararı var ama onun sızdırdıklarını yayımlayanlar serbest.
The Guardian, haber kaynaklarını korumak amacıyla hükümetin el koymak istediği gizli bilgileri kendi elleriyle imha etti. O belgeleri üç hafta boyunca yayımladılar. Hiçbir gazeteci tutuklanmadı.
Le Monde, Fransa’nın Libya’da IŞİD’e karşı gizli olarak savaştığını haber yaptı. İktidar medyası ve siyasetçiler coştu. Le Monde’daki gazeteciler hakkında beş seneye kadar hapis istemiyle soruşturma açıldığını yazdılar. Yalan söylüyorlardı. Soruşturma bilgiyi sızdıran devlet birimlerine yönelik. Haberi yapan muhabir hakkında soruşturma açılmadığı açıkça beyan edildi.
Irangate’den Watergate’e dünyanın en önemli habercilik olayları hep bu şekilde olmuştur.
Basın özgürlüğü varsa zaten bunun için var.
O sebeple Anayasa Mahkemesi’nin başka bir karar vermesi düşünülemezdi.
Anayasa Mahkemesi’nin basın özgürlüğüne ilişkin bu kararına karşı çıkanlar demokrasi ve insan haklarına karşı çıkmaktadır.
Nasıl Anayasa Mahkemesi bu kararıyla hukuk açısından malumu ilan ettiyse, Erdoğan da açıklamasıyla malumu ilan etmiştir.
Bu malumun ne olduğu ortada.
Türkiye o maluma teslim olacak mı, olmayacak mı?
Önümüzdeki tek soru bu.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları