Özgür Mumcu

Nefret ortamı

07 Nisan 2018 Cumartesi

Defalarca yazıldı ancak tekrar etmekte fayda var. Sayın Erdoğan’ın siyaset yapma tarzı özgün değil. Hele günümüzde hiç değil. Otoriter, popülist siyasetçilerin yükseldiği bir dönemdeyiz. Cumhurbaşkanı da bu siyasetçilerle ortak özellikler taşıyor. Yani dünyaya bir defa gelecek, istisnai biri değil. Otoriter popülist siyasetçilerin ortak özelliği toplumu bölmeleri ve kutuplaştırmaları.
ABD Başkanı da, Macaristan Başbakanı da, Hindistan Başbakanı da ve daha niceleri aynı metotlara başvuruyor. Kendinden olanı millet olarak belirlemek ve kendine destek vermeyenleri millet dışı görmek. Böylelikle toplumun yaklaşık yarısı gayri milli olarak resmedilmekte.
Yine bu liderlerin ortak özelliği “yerlicilik”leri. Bu da haliyle ancak kendisi gibi düşünenlerin yerli ve milli, halkın geri kalanının ise handiyse yabancı unsur şeklinde görülmesine yol açıyor.
Toplumsal kutuplaşma bir yandan da bir kültür savaşına çevriliyor. Böylelikle yaşam tarzı etrafında kenetlenme sağlanırken aynı zamanda toplumun ezilen kesimlerinin ortak çıkarlarını tahrip eden politikalar gizlenebiliyor. Muhalefetin özellikle ekonomi politikalarına yönelik söylemleriyle, AKP’nin kendi bahçesi bildiği seçmene erişmesinin de önü kesilmeye çalışılıyor.
Kutuplaştıran, dışlayan, bölücü siyaset yapma tarzıysa toplumsal gerginliğe sebep olmakta. Nefret ve tepki üzerine kurulu bir siyasi ortam içinden çıkılması güç bir sarmal yaratıyor.
Gayri milli ve yabancı unsur ilan edilen geniş halk kesimlerinin gelecekten umudunu kesmesiyse gayet doğaldır. Sürekli itilip kakılan ve daimi bir baskı hisseden insanların yurtdışına gitmeyi amaçlaması da öyle. Üniversite öğrencileriyle biraz teması olan herkes, öğrenciler arasında yurtdışına gitmek arzusunun geçmiş dönemlerle kıyaslanamayacak kadar arttığının farkında.
Bir devletin cumhurbaşkanının toplumun yarısının ülkeden ümidini kesmesinden üzüntü ve utanç duyması gerekir. Ancak otoriter popülist bir siyasetçi için bu ancak toplumun kendinden bilmediği kesimine vurmak için yeni bir fırsat anlamına gelmekte. Sayın Erdoğan’ın “Gitmek isteyenlere uçak biletini verip yollayalım” diyerek dalga geçmesinin sebebi bu.
ABD’den ithal “ya sev, ya terk et” sloganının yeniden güçlendiği ve toplumun yarısını hedeflediği günlerden geçiyoruz.
Kutuplaştırıcı siyaset sonsuza kadar sürmez ve ancak zorla yürütülebilir. AKP’nin yanına MHP’yi yedeklemek zorunda kalması da işlerin zor yürütüldüğünün işaretlerinden biri.
Muhalefetin, Sayın Erdoğan’ın kutuplaştırıcı söyleminin asıl amacını ortaya koyması ve kutuplaştırma perdesini çekip AKP’ye oy veren yurttaşlara ulaşması gereklidir.
Son referandumda üç büyük şehrin “Hayır” dediği bir ülkedeyiz. Bunca baskı, medya ve partileşen devletin imkânlarına rağmen hem de. AKP-MHP ittifakı zannedildiğinden çok zayıf olabilir. Otoriter popülist söylemlerin oluşturduğu dışlayıcı nefret ortamı dağıtılırsa geriye pek de gücü kalmayacaktır. Dün Ali Sirmen’in çok yerinde saptaması da bu konuda yaşamsal önemde. Muhalefetin, AKP’yle onun kullandığı dışlayıcı dille mücadele etmesi sadece AKP’ye yarar.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları