Özgür Mumcu

Nasıl iyileştim?

08 Haziran 2016 Çarşamba

Biraz meşguldüm ve itiraf edeyim bir hayli bunaldığımdan birkaç günlüğüne gündemi takip etmeyi bırakmıştım. Fakat ne yaparsınız, sayılı gün hızlı geçermiş, hop geliverdi yazı günü. Eh, mademki gündemi takip etmeyi boşlamışsın ve dahi elin klavyeye gitmez olmuş, o vakit işte böyle eşe dosta ne olup bittiğini sorarsın ve onların eline bakar kalırsın.
Amacım sarih ve selimdi. Hazır, memleketin başından nelerin geçtiğini izlememişim, çoktandır ıstırap çektiğim bir hastalığı sağaltayım dedim. Hastalığımın adı Kronik Erdoğan Endişe Sendromu. Ayağımı taşa vurunca Erdoğan’ı suçluyorum. Bir film istemediğim gibi bitmedi mi? Suçlusu Cumhurbaşkanı. Geniş çayırlarda piknik yapacakken aniden yağmur bastırıp da ortalık balçığa mı kesti? Sebebi Tayyip Bey. Velhasıl umutsuz vaziyetteydim.
İşte böylesine saplantılı bir bunalımın içine çekilivermiştim. Ruhum maneviyat eksikliğinin anaforlarına çekilmiş, mana âleminden firar eylemişti. Ruhumun selameti için tövbekâr olmaya karar kıldım. Tövbekâr olacaktım.
Amacım sarih ve selimdi.
Ama işte bazen eşe dosta ne olup bittiğini sorarsın ve onların eline bakarsın.
“Ben” dedim, “artık bu hastalıkla yaşayamıyorum. Bu saplantı, takıntı, bu Kronik Erdoğan Endişe Sendromu yerliliğimi ve milliliğimi bir üst akıl virüsü gibi günbegün kemirmekte”. “Bana” dedim sonra, “bir çıkış yolu bulun. Ben takip etmezken neler söyledi? Öğrenecek ve ondan af dileyeceğim.”
Bir şeyler anlattılar. Tam anlayamadım, biraz da iblisliklerine verdim. Kızgınlıkla vurdum kendimi yollara. Sahura kadar kardeş davulcuların gergin davullarıyla kalbimi gümlettim.
Sabahın erken saatlerinde gündemi takip için muhtaç olduğum eşin dostun anlattıklarını bulmak için internete girdim.
Anlatılanlardan aklımda kalanlarla anahtar kelimeleri yazdım. Bahsettikleri haberleri buldum. Söz konusu olan iki haberdi.
Önce şöyle yazdım: “Laboratuvar, kan, Erdoğan.”
Sonra da: “Erdoğan, kadın, yarım.”
İlk aramada çıkan sonuçta Sayın Cumhurbaşkanı “Neymiş, birileri de diyor ki güya Türk... Ne Türk’ü be... Bunların kanının laboratuvar testinden geçmesi lazım” demiş. İkinci aramadaki haberde ise şunu demiş: “Anneliği reddeden, evini çekip çevirmekten vazgeçen bir kadın, iş dünyasında istediği kadar başarılı olsun, eksiktir, yarımdır.”
Öğrendim ve af diliyorum.
Bilmezdim kadınların bu kadar yarım, kanların bu kadar kifayetli olduğunu, bu derde düşmeden önce.
Af dilesem sesimi duyar mısınız, mısralarımda? Dokunabilir misiniz gözyaşlarıma ellerinizle?
Artık biri var biliyorum, her şeyi söylemesi mümkün. Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum, anlatamıyorum.
Hastalığımdan bir yılanın derisini soyması misali sıyrıldım. Beni kurtaran şifalı sözleri çizdim bir pankarta. İlk şafak sökümünde, güneşe elimdeki kutsal sözlerle kafa tuttum ve haykırdım:
“Laboratuvar, kan, Erdoğan, kadın, yarım”
Sonra bir daha:
“Kan, Erdoğan, kadın, yarım.”
Ve bir daha:
“Kan, Erdoğan, yarım.”
Öğlen olmuş. Güneş tepemde. İyileşmişim, takıntımdan kurtulmuşum. Reisi seviyorum.
Ağzımda bir ıslık en yakın parti binasının yolunu tutuyorum.
Anahtar kelimeleri artık biliyorum.
Ezberi kolay. Kanla başlıyor yarım ile bitiyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları