Özgür Mumcu

Kayserili pazarlığı

10 Mart 2016 Perşembe

Mülteci meselesi ahlaki ve hukuki bir trajedi olma yolunda ilerliyor. Türkiye ve Almanya’nın teklifi Yunanistan’dan Türkiye’ye gönderilecek her sığınmacı karşılığında Türkiye’den bir Suriyelinin AB’ye kabul edilmesini öngörüyor. Türkiye ise toplamda 6 milyar Avro, AB adaylık müzakerelerinin hızlandırılması ve hazirandan itibaren vize muafiyeti elde etmeyi planlıyor.

18-19 Mart’ta yapılacak toplantıyla iş netleşecek. Başta Güney Kıbrıs, müzakerelerde yeni başlıkların açılması ve özellikle vize muafiyeti konusunda engel olacak ülke çok. Onları ikna etmek Almanya’ya düşüyor.

Merkel, yakın zamanda üç eyalette seçimlere girecek. Mülteci meselesi sebebiyle düşen oylarını toparlamak için bu anlaşmaya ihtiyacı var. Yunanistan’ın mülteciler nedeniyle yaşadığı sıkıntılar sebebiyle borçlarını ödeyememesi de Almanya için bir risk.

Bizde medyanın geneline yansıyanın aksine bu anlaşma taslağı bahar havasında sevinçle karşılanmadı.

Bir defa, Yunanistan’daki sığınmacıların toplu halde Türkiye’ye gönderilmesinin uluslararası hukuku ve özellikle AB hukukunu ihlal etme ihtimali yüksek. Her başvuranın dosyasının bireysel olarak incelenmesi şart. Bu şartı ihlal eden bir düzenlemenin nasıl yapılacağı belirsiz. Bir mutabakata varılsa dahi bunun uygulamaya ne zaman ve nasıl geçeceği şüpheli.

Yunanistan-Makedonya yolunun mültecilere kapatılacağı söyleniyor. Ancak Yunanistan’dan Arnavutluk üzerinden İtalya’ya geçiş ihtimali, İtalya’yı düşündürüyor.

Avrupa’ya gidenler sadece Suriyeli değil. Iraklı, Afgan ve Pakistanlılar anlaşma dışında görünüyor. Bunun da sorun çıkartacağı açık.

Uluslararası Af Örgütü Avrupa Direktörü John Dalhuisen, bu anlaşma taslağını kutlayanları “mültecilerin korunması mezarlığının üzerinde dans” etmekle suçluyor.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, Avrupa Direktörü Vincent Cochetel, mültecilerin toplu olarak sınır dışı edilmesinin hem uluslararası hukuka hem de Avrupa hukukuna aykırı olacağı uyarısında bulundu.

Bir şekilde bir anlaşmaya varılsa dahi bunun uygulanması zor. Kaldı ki Almanya ve Türkiye’nin planı tıkır tıkır işlese dahi bu sadece bir semptomun tedavisi. Ana sorun orada duruyor. Nedense bütün dünya Avrupa’nın mülteci krizinden nasıl etkilendiğine kilitlendi. Oysa Suriye savaşında çok daha ağır bedeller ödeyenler var.

Başta Suriye. Savaşın 2020’ye kadar sürmesi halinde bunun Suriye’ye ekonomik maliyetinin 1 trilyon dolar olacağı kaydediliyor. İnsani, sosyal, kültürel yıkımdan bahsetmiyorum bile. Suriye ekonomisi ayda 3.2 milyar dolar kaybediyor.

Lübnan’ın nüfusu 6 milyon bile değil. Ülkede 1 milyon Suriyeli var.

Ürdün’de 600 bin Suriyeli bulunuyor. Dünya Bankası Ürdün’ün kişi başına sağlık harcamasının yüzde 20 düştüğünü belirtiyor.

Türkiye ise üç milyona yakın Suriyeli sığınmacıyla geçen sene Pakistan’ı geçerek dünyada en çok sığınmacının barındığı ülke oldu.

Yani AB’nin yaşadığının kat be kat fazlasını Lübnan, Ürdün ve Türkiye yaşıyor.

Vizeler kalksa, 6 milyar dolarlar alınsa ve bu uğurda AB’nin kapısına bekçi yazılsak da bu savaşın hasarını karşılamaz ve hasar da kolay kolay sona ermez.

Hukuken ve ahlaken sorunlu bu Alman planına başbakanın deyimiyle “Kayserili pazarlığı” ile dahil olmak Almanya ve Türkiye’deki hükümetlerin elini içerde kuvvetlendirir elbette. Ama sorunu kısa vadede dahi çözmez.

Önemli olan bir an evvel savaşı sona erdirmek.

Dış politikamızın Suriye’deki savaşın bitmesi için ne yaptığını sorgulamak, canlarının derdine düşmüş mülteciler sayesinde aman da vizeler kalkacakmış diye sevinmekten hem daha ahlaki hem de daha mantıklı.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları