Özgür Mumcu

Hukuk devleti (07.09.2016)

07 Eylül 2016 Çarşamba

Yaşananların dünyada örneğini bulmak güç. Bir yandan ortaçağı çağrıştırıyor. Fransa kralının, Tapınak Şövalyeleri’ni tasfiyesi akla geliyor.Cemaat itirafçıları, cemaatin mali gücüve geniş örgütlenme ağı. Ganimeti paylaşamama ve neticede Fransa Kralı’nın şövalyelerin başını ezmesi. Bakalım ortaçağdan bugüne çeşitli çevrelerde devam eden Tapınak Şövalyeleri efsaneleri ve komplo teorileri cemaatle ilgili olarak bizde de yerleşecek mi?

Cemaat örgütlenmesi özellikle yurtdışında neye evrilecek? Yeraltına inecek olan cemaat mensupları daha da radikalleşecek mi yoksa hareketin tövbekâr bir kanadı faaliyetlerine devam etme imkânı bulacak mı?

Yaşananlar bir taraftan da İkinci Dünya Savaşı sonrasında Almanya ve Avusturya’da yürütülen Nazilerden devlet mekanizmasını arındırma faaliyetlerine benziyor.

“Denazification” adı verilen bu sürecin ne kadar başarılı olduğu tartışmalı.
Benzer bir sürece ise Saddam Hüseyin devrildikten sonra Baas’tan arındırma döneminde rastlamak mümkün. Neticesinin bir fiyasko olduğu konusunda genel bir uzlaşma olduğu söylenebilir.

Yaşananlara nereden baktığınızla ilgili olarak, -ve kendinizi bir hayli zorlarsanız- askeri bir cuntadan kurtulmak için girişilmiş demokratik bir geçiş döneminde bulunduğumuzu ileri sürebilirsiniz. Başka bir yerden bakarsanız karşınıza autogolpe yani aslen hukuka uygun olarak iktidara gelen bir gücün kendine anayasaya aykırı yetkiler tanıması çıkabilir.

Bu toz duman içinde, olan bitenin ne anlama geldiği tartışılacak.

Kavramsallaştırmak, çerçeve çizmek, neden sonuç ilişkilerini tespit etmek ise belli ki vakit alacak. Hele darbe girişimi hakkındaki bilgiler bu denli yetersizken.

Bu sebeple, savrulmamak ya da toz dumanda kaybolmamak için bazı ilkeleri her şartta savunmak gerek. Bunun da temelinde insan haklarına dayalı hukuk devleti var. Hukuk devletinden kaynaklanan hukuki güvenlik ilkesi, masumiyet karinesi, suç ve cezada kanunilik ilkelerinin aşınmasına müsaade etmemeli. Hele “savaş hukuku”nda bile yasak olan kolektif cezalandırmaya direnmeli.

 

Bu ilkelere uymadan darbecilere karşı girilecek mücadeleden çıkacak neticenin demokrasiye bir faydası olması beklenemez. Aksine, hukuk devletinin ilkelerine riayet edilmeden atılacak her adım, ileride ya cemaatin daha da radikalleşmesine ya da başka oluşumların güç kazanmasına yol açacaktır.

Özetle cemaatle, cemaat Emniyet ve yargısının yöntemleriyle mücadele edilmez. Cemaat Emniyet ve yargısının zamanındaki siyasi davalardaki genel tutumu kendine saygısı olan bir ülke için utanç kaynağıdır. Kendine güvenen ve saygısı olan bir devlet, hukukun temel ilkelerine uymak zorundadır.

Şayet 1307 senesinin Fransa’sında yaşamıyorsak, darbecilerin imha etmeye niyetlendiği anayasal hukuk düzenini ve TBMM’yi korumak hayati önemde.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları