Özgür Mumcu

Hukuk devleti (10.08.2016)

10 Ağustos 2016 Çarşamba

15 Temmuz’dan sonra Batı medyasının ve Batılı siyasetçilerin tutumu çok şikâyet konusu oldu. Hakikaten de Batı medyasında yayımlanan haber ve analizler, özellikle darbe girişimini takip eden ilk günlerde, Gülen cemaatinin rolüne yeterince yer vermedi. Bu vaziyeti düzeltmek için en çok gayret edenler de yabancı dilde yazdıkları makalelerle Gülen tehlikesini ve darbe girişimindeki muhtemel pozisyonunu anlatan Erdoğan muhalifleri oldu.

Bu yazılar belirli ölçüde etkili de oldu. Batı’daki bu algının birkaç sebebi var. Bunlardan iç kamuoyunda en yaygın olarak dillendirileni Gülen’in CIA tarafından kullanılması. Hareketin merkezinin senelerdir ABD’de bulunması, oturma izni için CIA eski Türkiye İstasyon şefinin referans mektubu yazması, Rusya Federasyonu ve bazı Orta Asya devletlerinin, Gülen okullarını CIA bağlantısı sebebiyle kapatması elbette çok soru işareti doğuruyor. ABD hükümetinin olmasa da Amerikan devletinin bir kanadının Gülen’i himaye ettiği konusunda benim de paylaştığım ortak bir mutabakat var.

Ancak sadece bu, Batı’daki Gülen algısını açıklamaya yetmez. Yurtdışında senelerce sürdürülen lobi faaliyeti ve kurulan ilişkiler ağı da çok önemli. Senelere yayılan, yaygın ve sofistike bir propaganda çalışmasının zihinlerde nasıl kalıcı bir etki bıraktığı üzerinde az durulan fakat can alıcı bir konu. Bu algı nasıl kırılır? Çoğu şeyin cevabı gibi bunun cevabı da aynı. Hukuk devleti ve şeffaflıkla. Yurtdışında Gülen’in kendine saygın bir konum edinmesinde iktidar çevrelerinin büyük payı var.

Dışişleri Bakanlığı 2003’te Gülen okullarına destek genelgesi yayımladı. Bu genelge daha iki sene evveline kadar yürürlükteydi. Neredeyse yurtdışına giden her resmi heyet, bir mecburiyetmiş gibi cemaat okullarını ziyaret etti. Yurtdışında cemaat okul ve kurumları Türkiye’nin doğal bir uzantısı gibi algılandı. Cemaat polis ve yargısının yapıp ettikleri yurtdışına anlatılamadı. Öyle oldu zira mesela Sayın Erdoğan, Ahmet Şık’ın cemaatin emniyet yapılanmasını ifşa eden kitabı hakkında Avrupa Konseyi’nde “Bazı kitaplar bombadan tehlikelidir” dedi.

Kendisini Ergenekon davasının savcısı ilan etti. Bir anlamda uzun süre cemaat yargısına kefil oldu. Dışarıdan bakanın gördüğü manzara buydu. Cemaat ve iktidar entelektüellerinin cemaat yargısını öven lobi faaliyetleri de cabası. Kapsamlı bir yüzleşme, özeleştiri ve hesap verebilmek bunun için gerekli. Olabildiğince şeffaf bir şekilde cemaatin devlette nasıl örgütlendiği ve nasıl koruyup kollandığı ortaya konursa, Batı da iktidarın nasıl olup da düne kadar el ele olduklarını teröristlikle suçladığını anlar. Çoğu şeyin cevabı hukuk devleti.

İdam cezası tartışmaları Batı’daki algıyı olumsuz etkiler. İşkence iddialarının açıkça soruşturulmaması, adil yargılama ilkesine aykırı davranılması, suçta ve cezada şahsilik ilkesine uyulmaması, kurunun yanında yaşın da yanması Batı’da ancak cemaatin elini kuvvetlendirir. Batı’nın canı cehenneme diyebilirsiniz.

Gelgelelim, Gülen cemaati orada kuvvetli ve örgütlü. Uzun soluklu bir mücadele için Batı’daki Gülen etkisinin kırılması şart. Hukuka uygun davranmak hem toplumsal uzlaşının temellerini atmak için hem de Gülen cemaatiyle mücadele etmek için gerekli. Yani, illa hukukun üstünlüğünü içselleştirmenize gerek yok. Pragmatizm bile hukuk devletine işaret ediyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları