Özgür Mumcu

Hamaset çıkarlara aykırı

27 Ağustos 2016 Cumartesi

Nisan 2015’te The Atlantic dergisinden Jeffrey Goldberg, Obama ile bir söyleşi yaptı. Bu söyleşiye dayanan uzun bir makalede şu değerlendirmeye yer verdi: “Obama, Erdoğan’ı başta Doğu- Batı bölünmesine köprü olabilecek ılımlı bir Müslüman lider olarak görüyordu. Ama artık Obama, Erdoğan’ı bir fiyasko, muazzam ordusunu Suriye’ye istikrar getirmek için kullanmayı reddeden otoriter bir lider addediyor.”
Üç ay sonra darbe girişimi yaşandı. Dört ay sonra ÖSO silahlı kuvvetler eşliğinde kayda değer bir direnişle karşılaşmadan Cerablus’a girdi. Askeri harekâttan az önce, YPG’nin ana gövdesini oluşturduğu, Demokratik Suriye Güçleri’nin Cerablus Askeri Meclisi’nin komutanı Abdülsettar el- Cedir öldürüldü. Mınbiç’teki Kürt kaynakları cinayetin ardında MİT’in olduğunu ileri sürdü.
Cerablus operasyonu, Rus uçağının düşürülmesinden bu yana Türkiye’ye kapanmış olan Suriye hava sahasının da şimdilik açıldığını gösteriyor. Darbe girişimi öncesi özür mektubuyla, darbe girişiminden sonra yurtdışına ilk ziyaretin Rusya’ya yapılmasıyla devam ettirilen sürecin işe yaradığı görülüyor. Rusya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Valeriy Gerasimov’un dün sürpriz bir şekilde Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ı ziyaret edeceğinin ilan edilmesi ve bunun ilan edildiği hızda ertelenmesi de not edilmeli. Aynı şekilde not edilmesi gereken başka bir konu ise ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın heyetinde bulunan ABD’li bir yetkilinin Cerablus operasyonunu Türkiye’yle beraber yaklaşık bir senedir planladıklarını açıklaması. Neden bir senedir bunu konuşuyorlarmış? Şöyle demiş yetkili: “Cerablus operasyonu hakkında konuştuk çünkü burası yabancı savaşçılar ve materyaller için ana geçiş noktası.” Bu aynı zamanda Temmuz 2013’ten bu yana IŞİD’in elinde olan kasabaya uzun süre Türkiye sınırından rahatlıkla savaşçı ve materyal geçirildiği anlamına geliyor. Bu da uzun zamandır yazılıp çizilen bir konu.
Davutoğlu’nun yönettiği dış politikanın sınırları delik deşik ettiği, bulanıklaştırdığı ortada. Bunun acısını hem Suriye halkı çekti hem de IŞİD’in Türkiye içinde gerçekleştirdiği saldırılarla biz çektik. Adıyaman’daki bir çay ocağından çıkan hücrenin memleketi kasıp kavurması engellenemedi. Bundan sonra engellenebilecek mi? Maalesef hem PKK hem de IŞİD eylemlerinin artması, bu yönde bir umut vermiyor. İktidar önceden kabul etmediği güvenlik zafiyetini şimdilik emniyet ve ordudaki Gülen şebekesine fatura ediyor. Böylelikle kimseden hesap sorulamıyor. Sorumluluk alan da yok. Uzun süren AKP ve cemaat işbirliği devletin kurumlarını maalesef çürütmüştür. O çürümenin neticesini 15 Temmuz’da ve özellikle 7 Haziran’dan bu yana süren terör saldırılarıyla gördük.
Cerablus operasyonu sınırlı mı olacak yoksa mesela Kürt koridorunun güneyden birleşmesini engellemek için daha derinlere gidilecek mi? Şu aşamada en önemli soru bu gibi gözüküyor. Hamaset Türkiye’nin çıkarlarına aykırı, akılcılık ise en büyük cephane. Uzun bir zamandır yitirilmiş olan rasyonel düşünceye en çok ihtiyacımız olan bir dönemden geçiyoruz. Bu uçurumun kıyısına bizi Suriye politikası getirdi. O uçuruma düşüp düşülmeyeceğini de yine Suriye politikası belirleyecek.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları