Özgür Mumcu

Hakikatin katli

06 Temmuz 2016 Çarşamba

Bir gün gerekirse tezek yakarız,
Rusya bizden özür dilemeli denirken sonrasında Rusya’dan özür dilenip İncirlik’in Rus uçaklarına açılmasının tartışılmasına şaşırıyor musunuz?
Suriyeli göçmenlere senelerce mülteci statüsü dahi verilmedi. Avrupa, göçmenleri salarız diye tehdit edildi. Şimdiyse milyonlarca Suriyeliye vatandaşlık verilmesinden bahsediliyor. Şaşırıyor musunuz?
İsrail’e o kadar vakit kükredikten sonra, ilişkilerin “otoriteden izin alınarak Gazze’ye yardım” karşılığında iyileşmesine şaşırıyor musunuz?
Şaşırmayın.
Bu memleketin cumhurbaşkanı, Kolomb’un Küba’da camii gördüğünü, Amerika’yı Müslümanların keşfettiğini söyledi. Gezi isyanı zamanında ABD’de Occupy eylemlerinde onlarca kişinin öldürüldüğünü iddia etti. Dolmabahçe Camii, Kabataş meselesine girmeyelim bile. Hakikatleri o kadar rahatlıkla eğip bükmeye alışmış bir ahlaki anlayıştan bir istisna haricinde herhangi bir konuda tutarlılık beklenmez. O istisna ise kişisel menfaatlar ve ikbaldir.
Türkiye ve mesela Rusya, yönetim şekilleri sebebiyle bu duruma alışık. Artık gelişmiş Batı demokrasileri de hızla aynı yola girmekte. Teselli sayılır mı bilmem ama kaba popülizm, fanatiklik ve antielitizm soslu cehalet kışkırtması her yerde.
Siyasetçilerin demeçlerinin hakikate uygunluğunu araştıran Politifact’e göre Donald Trump’ın söylediklerinin yüzde 60’ı açıkça yalan. Bu suçlamaya Trump taraftarlarının verdiği tepki tanıdık. Demeçlerin doğru olup olmadığının araştırılmasını “elitizm” olarak değerlendiriyorlar.
Birleşik Krallık’ta da vaziyet farklı değil. Brexit kampanyasında, AB’den çıkma yanlılarının birçok konuda açıkça yalan söylediği defalarca ortaya kondu. Seçim otobüslerinin üzerinde her hafta AB’ye verilen 350 milyon pound’un sosyal güvenlik sistemine aktarılacağı yazıldı. Seçimden sonra bunun büyük bir yalan olduğu ortaya çıktı. Dahası, AB’den çıkalım diyenlerin bunun için gösterdiği gerekçelerin çoğunun AB politikalarıyla bir ilgisi yoktu.
Elbette siyasette yalan, yeni bir konu değil. Bismarck’ın dediği gibi sosisin ve siyasetin nasıl yapıldığını görmek mide bulandırıcı.
Ancak son zamanlarda giderek “hakikat sonrası demokrasi” diye adlandırılmaya başlanan bir döneme girildiği ileri sürülüyor. Brexit sonrası Batı medyasında ardı ardına bu durum hakkında değerlendirmeler yer alıyor.
Klasik medyanın işlevini yitirmesi, sosyal medyayla birlikle gelen bilgi enflasyonunun gerçek ve kaliteli içeriğe ulaşmayı engellemesi sebeplerin başında gösteriliyor.
Türkiye ve Rusya gibi ülkelerde buna bir de iktidarın medyayı ele geçirmesi ve klasik medyanın da devasa bir manipülasyon aygıtı olarak çalışması ekleniyor.
Neticede dünyanın birçok yerinde insanlar “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi” olmakta. Daha fenası, sosyal medya ya da iktidar kuklası medya aracılığıyla maruz kaldıkları yalan bilgi bombardımanı sebebiyle bilgi sahibi olduklarını da zannediyorlar.
Böylece rasyonel tercihler, yerini içgüdüsel tepkilere bırakıyor. Bu da çoğulcu ve karmaşık bir toplumun idealinin çoğunlukçu ve basitleştirilmiş bir toplum projesi tarafından boğulmasına yol açıyor.
Uzmanlığa düşman, yalancı, popülist, kutuplaştırıcı, entelektüalizm karşıtı siyasi söylemler de böylece her yere hâkim oluyor.
Hakikat kaybolunca özgürlük de kayboluyor. Demokrasi ise popülist siyasetçilerin yanlış bilinçlenmiş kitleler üzerinden menfaat devşirdiği bir kılıfa dönüşüyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları