Özgür Mumcu

‘Ey oğul!’

02 Aralık 2015 Çarşamba

Laf yerinde ağırdır. Büyük lokma ye, büyük söz söyleme. İki dinle, bir söyle. Boğaz dokuz boğumdur. Çoğaltmak mümkün. Atalar ve ecdat öyle ileri geri konuşulmasından pek hoşlanan insanlar değilmiş belli ki. Neticede “ağır ol, molla desinler”.
Elbette demokrasi, kamusal ortamda tartışma gerektirir. İfade özgürlüğünün bu denli ön plana çıkması bu sebeple. İfade ve örgütlenme özgürlüğü yoksa demokrasi de yok. Ne kadar ifade özgürlüğü o kadar demokrasi.
Bu işin bir kısmı.
Öte yandan “taç giyen baş akıllanır”. Yani devleti temsil edenler, boğazlarının dokuz boğumlu olduğunu hatırlamalıdır. İktidarın seveceği dilden söylenirse “Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana... Suçlamak bize; katlanmak sana.”
Her ne kadar Şeyh Edebali’ye mi ait tartışmalı olsa da, bu sözlerin memleketimizde sağ geleneğin en çok kullandığı ama asla uymadığı bir nasihat olduğunu bilmeyen yoktur.
Demokrasinin işlemesi için iktidarın yapıp ettiklerinin sürekli sorgulanması gerek. Böyle olmalı ki halk oyunu kullanırken neler olup bittiğine dair bütünlüklü bir fikre sahip olsun. Davalarla, hakaretlerle, medya tekeliyle bunun engellenmesi bir memlekette demokrasinin giderek kuru bir kabuğa dönüşmesine yol açar.
Yine bir demokraside devleti yönetenlerin söylediklerine azami dikkat göstermesi şart. Beyanları bütün devleti bağlıyor, ileride devletin uluslararası sorumluluğuna yol açma riski taşıyor. Hepimizi ilgilendiriyor.
Mesela sayın Cumhurbaşkanı’nın MİT TIR’larına ilişkin açıklamaları. Önce TIR’ların içinde silah olduğu itiraf edildi. Sonra da bunların Özgür Suriye Ordusu’na gittiği. Devletin Cumhurbaşkanı açıkladı bunu. Bugün Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklu olması bu sebeple. Yoksa hâlâ Bayırbucak Türkmenlerine giden insani yardımdan bahsediliyor olacaktı.
Dündar ve Gül’ün tutuklanması sebebiyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı ve Başbakan tuhaf açıklamalar yaptı.
Başsavcıya göre MİT TIR’ları haberlerinin sebebi “Türkiye Cumhuriyeti Devletini”nin “Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde” yargılanmasını sağlamak.
Uluslararası Ceza Mahkemesi, devletleri değil bireyleri yargılar yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yargılayamaz. Öyle bir yetkisi yok. Bunu başsavcıya hatırlatalım ki bir daha açıklama yaparken temel hukuki bir meselede hata yapmasın.
Başbakan ise MİT TIR’ları meselesinin kendisi, Cumhurbaşkanı ve MİT müsteşarını Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılamak üzere kurgulandığı fikrindeymiş.
Uluslararası ilişkiler profesörü olduğu için başsavcıdan bir adım ileride, en azından mahkemenin bireyleri yargılayabileceğini biliyor.
Ancak zannederim şunun farkında değil. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin evrensel yetkisi yok. Kurucu antlaşmasına taraf olan devletlerin vatandaşlarını yargılayabilir. Türkiye bu antlaşmaya taraf değil. Bir suç varsa, antlaşmaya taraf olan bir devletin topraklarında işlenmiş değil.
Yargılanma için bir ihtimal daha var. Güvenlik Konseyi’nin bu yönde bir talimat vermesi. Konsey’in üç daimi üyesi ABD, İngiltere ve Fransa dünya yıkılsa bir NATO üyesi devletin cumhurbaşkanı, başbakanı ya da MİT müsteşarı için böyle bir talimata onay vermez.
Yani ne başsavcının ne de başbakanın Uluslararası Ceza Mahkemesi’nden bahsetmesinin bir anlamı var.
Bunun tek amacı kamuoyunu “bakın bunlar ne hainlikler peşindeydi” diye manipüle etmek olabilir.
Fakat işte bundan demiş atalar “boğaz dokuz boğumludur” diye.
Bir suçu olmayan neden ısrarla yetkisiz bir mahkemenin kendilerini yargılama ihtimalinden bahseder?
Bir suç varsa günü gelirse bunun Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne gitmeye gerek olmaksızın Ceza Kanunu’na göre de cezalandırılabileceğini bildiği için mi?
Ne dediği rivayet ediliyor Şeyh Edebali’nin:
“Ey oğul! unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Haklıysan mücadeleden korkma!..”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları