Özgür Mumcu

Dikkat

06 Ağustos 2016 Cumartesi

Zamanında Gülen cemaatini övmelere doyamayanlar bugün demokrasi şampiyonu oldu. Genelde en çok ses çıkaranlar da onlar. Bu ikiyüzlülük akıl alır gibi değil. Şimdi yavaş yavaş, cemaatin orduya çöreklenmesinin faturasını laikliğe fatura etme çabaları görülüyor. Henüz mahcupça. Ancak ikiyüzlülükleri ve fırsatçılıkları malum. Bir süre sonra iktidar çevrelerinde bu gerekçenin sıklıkla kullanılması ihtimali var.
Dindarların orduya girişi engellendiği için cemaatçiler takıyye ile orduya sızmış. Baştan temiz dindarların orduya girmesine müsaade edilseymiş, cemaatçi sızma gerçekleşmeyecekmiş.
Bu tuhaf gerekçeyle uzaktan da olsa temas eden bir açıklama da Cumhurbaşkanı’ndan geldi: “Tek parti döneminden itibaren uzun süre, fevkalade yanlış bir şekilde, ‘irtica paranoyasıyla’ ve devlet imkânlarıyla dini cemaatlerin üzerine gidildiği dönemlerde, her grup gibi, bu yapı da milletimizin kolları, kanatları altında varlığını sürdürmüştür.”
Laiklik sebebiyle cemaatin orduya sızdığını ileri sürmenin pek bir mantığı yok. Emniyet, yargı ve bürokrasiye cemaatçilerin sızması nasıl izah edilecek? 14 senelik AKP iktidarında buralardaki katı laiklik uygulamalarıyla mı?
Elbette, laiklik adına orduevlerine başörtülülerin girmesinin engellenmesi, üniversitelerdeki yasaklar gibi aslında laikliğe zarar veren uygulamaların aşırılığını not edelim.
Ancak cemaatçi sızmanın asıl sebebinin laiklikten değil laikliğin uygulanmamasından kaynaklandığını da bilelim. Cumhurbaşkanı cemaate verdiği destek için özür dilerken, desteklerinin sebeplerinin “ortak bir noktaları olmasına” bağlıyor ve ekliyor “Allah dedikleri için müsamaha gösterdik.”
Bu müsamaha, alnının secdeye varmadığını düşündüklerini ya da yeterince Allah demediğini düşündüklerini cemaat lehine tasfiye etmeyi de içermiyor muydu?
Liyakat kriterine uyulmadığı ve “Allah demek” kriterine göre kadrolaşmaların önünün açıldığı ortada değil mi? Daha önceki laiklik karşıtı iktidarların gösterdiği müsamahanın AKP iktidarında uzun bir süre fiili bir işbirliğine dönüştüğü açık değil mi?
Çevreyi merkeze taşımak adı verilen “sosyal mühendislik” projesi laikliği bir cemaatler, tarikatlar dayanışması adına bertaraf etti. Bunda laikliğin zamanında bir sopa gibi kullanılmasının payı vardır. Gelgelelim, laikliğin bertaraf edilmesinin neticesi de belli.
Buralara nasıl vardığımız enine boyuna incelenmeden, hesaplar verilmeden düze çıkamayız. Bunun ilk yolu darbe girişiminin bütün boyutlarıyla açığa kavuşması. Cemaatçi subaylar dışındaki unsurlar kimdi, hangi saiklerle davrandılar? İşin siyaset ayağı kimlerden oluşuyordu? Darbecilerin amacı neydi? Dış destek var mıydı?
Bir geçiş dönemindeyiz. Geçiş dönemi, geçiş dönemi adaleti ister. Meclis’te kurulacak bir komisyon, adalet ve hakikat komisyonu, cemaatin nasıl palazlandığını soruşturmalı.
Temiz bir sayfa açmak için eski sayfalardan akan yağlı mürekkebin temizlenmesi gerek.
Sonrasında ise öyle KHK’lerle değil, Meclis’te, liyakat nasıl sağlanacak, yargı ve ordu nasıl yeniden yapılandırılacak tartışılır. Rehber ise tarafsız, laik ve çoğulcu bir demokrasi hedefi olmalı.
Bu yüzleşme olmazsa, bugün verilen uzlaşma mesajları havada kalır. “Allah diyenlere müsamaha” kriteri yürürlükte kalır.
Dindarı, az dindarı, kendine göre dindarı, dinsizi, başka bir dine mensup olanı tek kriterin yetenekleri, bilgileri ve topluma katkıları olduğunu bilirse, toplumsal barış sağlanır.
Laiklik ise bundan başka bir şey değildir zaten.
Zamanında cemaate yanaşmış olanların manipülasyonlarına dikkat kesilmeli.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları