Özgür Mumcu

Demokrasi ittifakı

08 Temmuz 2017 Cumartesi

Sonunda İstanbul’a varan Adalet Yürüyüşü’nün AKP açısından iki sonucu var. İlki şeytanlaştırma. İktidar ve medyası bunu sonuna kadar abanarak kullanıyor. Yürüyüş terörle eşitleniyor, iktidarın üst kademelerinin sorumsuzca sarıldığı nefret söylemi tabanı etkiliyor. Özellikle sosyal medyada cinnetin eşiğinde, gözünü karartmış, eline fırsat geçse yürüyüşe katılanları linç edecek bir grup var.
İktidar, bölücü siyasetin kendi seçmen kitlesini birbirine kenetlediğini düşündüğü için bu atmosferi körüklüyor. Toplumun kendisine oy vermeyen kesimini çoktan gözden çıkarmış. Neredeyse vatandaşlık haklarını tümden ellerinden alacak.
Ancak bir de ikinci bir sonuç var. Bu AKP’yi derinden ve yavaş etkiliyor. Her popülist otoriter iktidar gibi AKP “mağduriyet” kavramı üzerinde tekel kurmayı seviyor. Büyük haksızlıklara uğramış, kendini mağdur edenlerle savaşarak iktidara gelmiş bir siyasi hareket olarak anılmak istiyor. Adalet Yürüyüşü, hep statükonun, elitlerin, müesses nizamın partisi diye resmedilen CHP’nin AKP’nin elinden mağduriyet silahını alması anlamına da geliyor. İktidar medyasında bunu fark ederek yürüyüşü anlamaya çalışan Ahmet Taşgetiren’in nasıl bir yaylım ateşine tutulduğu ortada. Lütfü Oflaz’ın yazılarına son verilmesi de aynı şekilde.
Sayın Erdoğan dünyanın en büyük saraylarından birinde yaşıyor. Devlet tamamen bir partinin eline geçmiş durumda. Valisi, kaymakamı, hâkimi, savcısı, polisi AKP teşkilatının birer hararetli üyesi gibi davranmakta. Harun gibi gelinip Karun olunduğu açık. Mağduriyet ya da mazlumluk artık AKP’nin kullanabileceği son kavramlar.
Kemal Kılıçdaroğlu öncülüğündeki yürüyüş ise bu Karunlaşmış partinin mağdur ettiklerinin yürüyüşü. Saraylarda, lüks arabalarda, devletin bütün imkânlarını sonuna kadar arkasına alarak hükmeden AKP’nin hiçe saydığı adaleti arayanlar kızgın güneşin altında yüzlerce kilometreyi yürüyor.
Bu, CHP’nin, devletin değil halkın partisi olma sürecini yaşadığını da gösteriyor. Sistemin bir şekilde kendini koruyup düzeltebileceğine inandığı için siyasi bir tembelliğe düşmüş geniş halk kesimlerinin de kurtuluşun ancak kendi ellerinde olduğunu kavradığını görüyoruz.
Artık AKP devlet partisidir. Mağduriyetin hedefi değil kaynağıdır. Adalet Yürüyüşü’ndekiler ise doğmakta olan bir halk hareketinin öncüleridir.
Bu otoriter iktidar ancak geniş bir demokrasi ittifakıyla engellenebilir. Yürüyüş, referandumda temelleri atılan bu ittifakın dönüm noktası olma ihtimali barındırmaktadır. AKP’nin ve siyasi yancılarının bunca feryat figan etmesinin ardında da bu yatmakta.
Adalet ve Kalkınma Partisi, adındaki Adalet’i geri dönüşsüz şekilde kaybetmiştir. İktidar adil değildir, mağdur değildir. AKP artık bir saray partisidir.
Adalet Yürüyüşü bir demokrasi ittifakına evrilirse zor da olsa iyimser olmak için sebep var. Zamanla iktidara oy veren kesimleri de kapsayacak bir demokrasi ittifakı ufukta. Kurması ve yürütmesi müthiş zor bir ittifak bu. Ancak böyle dönemler kolay çözümlerle atlatılamaz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları