Özgür Mumcu

Cumhuriyet’ten Şikâyetim Var

25 Ekim 2014 Cumartesi

Memleketimiz bir süredir yolsuzluk iddialarıyla yoruldu. Bereket, yerel seçimlerde yolsuzluk meselesi referanduma gitti. Halkımız da yolsuzluk olmadığı fikrinde olsa gerek ki AKP’yi tekrar birinci parti yaptı. Milli iradenin bu şaşmaz tecellisi neticesinde yargı da gereğini yaptı. Soruşturmalar sonlandırıldı. 
Ancak pişmiş aşa su katmaya çalışanlar var. Bunların başında maalesef Cumhuriyetgazetesi geliyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce Can Dündar tuttu mesela yolsuzluk iddialarını bir yazı dizisi haline getirdi. 
Yapma dedim. Vegas’ta olan Vegas’ta kalır. Ne olduysa olmuş, eski dertlere takılmayalım diye ısrar ettim. İkna edemedim. 
Baktım olmuyor, bari Cumhuriyet’te yazmaya başlayayım, bu vaziyeti toparlamaya çalışayım diye düşündüm. Yine sözümü dinleyen çıkmadı. Yazıişleri toplantılarında tepinerek ağladım, çalışanlara bütçem elverdiği ölçüde saatler hediye ettim, yeri geldi tehdit ettim, günü geldi yaltaklandım. Beceremedim. 
Yok efendim şurada şu yolsuzluk olmuş, canım kardeşim bak şu kaçak binada falanca bakanın evi varmış. 
Yahu dedim, varsa var. Olmuşsa da olmuş. Şehirler zaten beton yığını, ha bir bina fazla ha bir park eksik. Kime ne. 
İnatçı ve eski kafalı bir müessese burası. Kıvrak fikirlerime itibar eden olmadı. Daha fenası, çoğu zaman espri yapıyorum, kinayeyle takılıyorum zannettiler. 
Lütfen diye yalvardım. Koskoca Erdoğan ve onun kutlu vücudu üzerinde raks eden plankton medyası bu işlerde hep kahrolası paralelleri suçluyor, biz de yanarız diye çıkıştım. Yaşça küçük olduğum için beni bakkala gönderdiler. Döndüğümde gazeteyi çoktan hazırlayıp basmışlardı. 
Ne oldu? Havuz medyasından iktidarın yeni müttefiklerine kadar herkes gazeteyi cemaatçi ilan etti. 
Bir umut yeni genel yayın yönetmeni Utku Çakırözer üzerinde baskı kurdum. Ankara’dan yeni geldi, İstanbul’dakileri tanımaz diye düşündüm. Şehrin tarihi ve turistik yerlerini gezdirmek bahanesiyle yolsuzluk işlerinin peşini bırakmamız gerektiğini telkin ettim. Yerebatan Sarnıcı’nda hararetle gerekçelerimi sıralıyordum, öyle bunalmış ki yeraltı sularına atlayarak yüzüp uzaklaştı. 
Küskün bir şekilde Sultanahmet’te ayaklarımı sürüye sürüye gezinmeye başlarken bir gazete bayiine denk geldim. Hemen bir gazete aldım. 
Okuduklarım karşısında fenalaştığım için iki Japon turistin yardımıyla bir banka çöküverdim. 
Haberin başlığına bakınız: 
“AKP, Etik Araştırma Merkezi Kuracak” 
Milletvekillerinin siyasetten haksız kazanç elde edip etmediğini araştıracakmış bu komisyon. AKP milletvekili Hüseyin Filiz önermiş, Sayın Davutoğlu da konuya“sıcak bakıyormuş”. 
Arkadaş, bir dünya polisle savcı yerinden olmuş. Mevzunun üzeri kapanmış. AKP aldığı oylarla aklanmış. Yolsuzluk diyen vatan haini ilan edilmiş. Ben de karınca kararınca iktidar için burada uğraş veriyorum. 
Bu ne şimdi? 
İşin yoksa uğraş. Biri çıkacak “Ne yüzle komisyon kuruyorlar, çocuk mu kandırıyorlar?” diyecek. Diğeri gelecek “Adamların aptesleri sağlam, korkuları yok”diye caka satacak. Komisyon kurulsa bir iki münafık çıkıp “sıfırlamalı hikâyeleri”hatırlatacak. Başkası tapelerden dem vuracak. 
Vallahi sıkıldım, billahi bunaldım. 
Döndüm Japonlara. Harakiri dedim, temiz iş. Yolsuzluk sorununu hemen çözüyorsunuz. Bizde hikâye, kaynatılmış suda gevşemiş bir don lastiği kıvamında. 
“Abi biz Japon değil Kuzey Koreliyiz” dediler. 
Ne yapmalı, dedim. 
Liderine güven gerisini merak etme sen, diye cevap verdiler. 
Bir nebze olsun rahatladım. 
Ama yine de yani. 
Nereden çıktı bu etik komisyonu. 
Sayın Erdoğan, geceleri AKP binası basmak kâfi gelmiyor demek ki. 
Terleyen cumhurbaşkanı istiyoruz. Lütfen, olmasın böyle şeyler. Gazetede zor durumda kalıyorum.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları