Özgür Mumcu

Bak Nasıl Delirdiler?

13 Ekim 2014 Pazartesi

Yahu ne güzeldi. Siyaseti işkembe-i küb-radan yapmak ya Rabbi ne hoştu. Cumhur-başkanı seçildiğinde ne dedi Erdoğan:
“Hiç kuşkusuz bugün yeni Türkiye, öncü Türkiye kazanmıştır. Sadece Türkiye değil, bugün Bağdat da, İslamabat da, Beyrut,Saraybosna, Üsküp de kazanmıştır. Bugün Şam, Halep, Hama, Humus, bugün Ramallah, Nablus, Gazze, Kudüs de kazanmıştır.”
Açmışlardı önlerine haritayı, seçim zaferine meze yapılacak şehir ismi arıyorlardı. Eski Osmanlı şehirleriyle ağızlarını doldurdukça kendilerini padişah donunda görüyorlardı.
Dur baba köprü yapalım, hadi adını Yavuz koyalım.
Sancak-ı şerif sandığından çıktı çıkacak, cihat-ı ekber ilan edildi edilecekti.
İşkembe-i kübra en az Ortadoğu kadar geniş bir coğrafyaydı. Boş laflar mikrofon önünde ezildikçe işkembenin gurultusuyla kendini teselli etmek yahu ne hoştu.
Uzun adamın mutemedi, çılgın Profesör Davutoğlu mesela. Ne de selis ve celildi. Meclis’te herkesi muma çevirmiş, belagatına çılgın attırıyordu. Hatırlar mısınız:
“Türkiye olarak bundan sonra da Ortadoğu’da değişim dalgasını yönetece-ğiz. Bu değişim dalgasının öncüsü olmaya devam edeceğiz.”
Çok değil iki sene evvel.
Ortadoğu’da Türkiye’den habersiz yaprak kımıldamıyordu. Değişim dalgası vardı, mu-temet çılgın profesör de çıkmıştı o dalganın tepesine sörf yapıyordu.
Allah kabul etsindi.
Ne de iyi oldu, ne de şahane öncülük ettik.
Stratejik derinlik basitti. Sadece kimsenin sonuna kadar okumadığı bir kitap değildi.
Bir haritaydı. Alıyordunuz elinize gönyeleri, pergelleri. Sıralıyordunuz şehir isimlerini. Aralarına renkli kalemlerle çizgiler çekiyordunuz. Hayat basit ve şahaneydi. Yahu hayat ne harikaydı! Artık sadece sizin tarafınızdaydı.
Şehirlere çizgiler çizdiniz. Oturdunuz sonra bir çaydanlık çay içtiniz. Bir pergel, bir cetvel. Yeterince derin değil. Hocam?
Kolayı var. Alırsın haritayı, kaldırırsın havaya. Bir o ucundan katlarsın bir diğerinden.
Nasıl artık iki boyutlu sayılmaz değil mi?
Hâlâ mı olmadı?
Yahu şaşı bak şaşır. Üç boyutu haritaya kazandır. Tespih taneleriyle zikre dur. Ne mi tesbihin taneleri?
Ondan kolayı mı var, hadi say:
“Bağdat, İslamabat. Beyrut, Saraybosna.Üsküp, Şam. Halep, Hama. Humus, Ramallah. Nablus, Gazze ve illa ki Kudüs.”
Çılgın profesör elinde katlanmış bir harita yerlerde yuvarlanıyordu. Kahkahaları duvar-ları inletiyordu. Girdi uzun yavuz padişah içeri, cebinden bir sancak çıkardı. Profesör haritayı açmış, gergin kâğıdına tos vuru-yordu. Birden harita yırtıldı, okumuş başı haritanın ortasından uzun adama sırıttı.
Uzun adam mukavvadan bir sarık çıkarttı başına taktı. Sancağını salladı.
Sonra hep beraber el ele bir bayırdan aşağı koştular.
Şarkı söylüyorlardı.
Sesleri yankı yankı berbat inşaatların betonlarına çarpıyordu:
“Bağdat, İslamabat. Ah benim canım efendim Şam, Halep, Hama.”
Sonra sesler uzaklaştı. O bayırdan aşağı bakanlar için iki karıncaya dönüştüler. Uzunu kısası kalmadı. O mesafeden hepten cüceydiler.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları