Özgür Mumcu

Arkadaşım Eşek

06 Aralık 2014 Cumartesi

Cumhurbaşkanı eşekleri seviyor. Yaptıklarını anlatmak için “Eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri” diyor sıklıkla. Maazallah seçim barajına bir şey olur korkusuyla da Anayasa Mahkemesi’ne “Bizim, kitap yüklü merkeplere değil, kitabın içindekini sindiren insanlara ihtiyacımız var” diyerek yine eşekleri anıyor.
Ekranda beyefendiyi izlerken insanın içinden “yürü be” demek geliyor. Neticede ben de bu memleketin bir evladıyım. Bu tarz sinirsel ergenlikler, kostak kostak efelenmeler kanımı kaynatıyor. Yani o an bir Anayasa Mahkemesi hâkimi yanımda yöremde olsa kefenime büründüğüm gibi cüppesine yapışır Erdoğan yerine kendisinden hesap sorarım.
Cumhurbaşkanı, “kitap yüklü merkep” ifadesini Peyami Safa’dan ilhamla sarf ettiğini söyledi. Benim Peyami Safa bilgim biraz azdır. Nâzım Hikmet’in Peyami Safa’yı çırak çıkarttığı polemiklerini okuyalı beri bir türlü kendisini ciddiye alamadım. O söz onun mudur bilemem. Ama Erdoğan’ın hayattaki en hakiki mürşidi Necip Fazıl’ın bir şiirinde benzer bir dize var:
“Bizde profesör derler. Kitap yüklü merkebe”.
Aslında muhtemelen mürşit Necip Fazıl’ın da mürit Tayyip Erdoğan’ın da kitap yüklü merkeplerden bahsederken akıllarında olan Kuran’ın Cuma suresi:
“Tevrat’la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir.”
Elbette Kuran, Anayasa Mahkemesi’nden ya da Necip Fazıl’ın yakındığı profesörlerden bahsetmiyor. Allah’ın emrine uymayan Yahudi kavmi söz konusu. Ama şimdi Haşim Kılıç’ı Allah’ın emrine uymayan bir münafık ilan etmek biraz aşırı olacağından Erdoğan şimdilik Peyami Safa soslu bir Necip Fazıl uyarısıyla yetinmiş.
Dini siyasete alet etmekte ustalaşmış bir siyasetçiye de bu ince yaklaşım yaraşırdı ve yaraştı da... (Burada reise hafifçe göz kırpıyorum, o anlamıştır.)
Erdoğan’ın kendine özgü ve fakat kabak tadı veren belagatine takılmayalım. Ortada yeni bir vaziyet yok.
Memleketin sağı Anayasa Mahkemesi’ni de yargı denetimini de sevmez. Celal Bayar’dan bu yana hem de. Bakkal hesabına dayalı bir çoğunluk toplamını demokrasi zanneden iki yüzyıl öncesinden kalan bir anlayıştır bu ve bizde pek revaçtadır.
Hem kahraman milli irade, yargı vesayetine karşı müsameresini oynar hem de milli iradenin kafasına yüzde on balyozuyla vurulmasını yine milli iradeyle savunur.
Milli iradecilik değil basit bir popülizm yapıldığı anlaşılmasın diye popülizmde vites artırılır. Anti-entelektüalizmin ipine sımsıkı sarılınır. “Okudun da adam mı oldun” seviyesinde bir böbürlenmeyle Kuran’dan çarpıtılarak alınmış sözlerle insanlar “eşek” ilan edilir. Eninde sonunda kendi okumuş arkadaşları için bile “Çok okuyan, kütüphaneleri olan, okurken hep 10 alan arkadaşlar, şimdi sefilleri oynuyor” demiş biri Erdoğan. Biri keşke
o arkadaşlarla röportaj yapsa.
Buna karşı çıkanı nasıl olsa vesayetçi, monşer, elitist, halktan kopuk diye damgalamak kolaydır.
Yargı alerjisi ve entelektüel karşıtlığı totaliter rejimlerin ortak özelliğidir. Bir de Amerikan muhafazakârlarının. Şu anda bile danışmanlarının internette harıl harıl “juristocracy” makaleleri aradığına eminim.
Neyse eşek demişken. Açgözlülüğü sebebiyle dokunduğu her şey altın olsun isteyen kral Midas, dokunduğu ekmek bile altın olduğundan aç kalmış.
Midas’ın kulakları da eşek kulaklarıymış.
Bir de dilediğin kadar görkeme sığın, ne demiş Ziya Paşa: “Zer-dûz palan vursan eşek yine eşektir”.
(Köşe yazarlığında Ziya Paşa’dan bahsetme eşiğini de böylece aşmış bulunuyorum.)



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları