Özgür Mumcu

Amerika’yı Keşfeden Müslüman

01 Aralık 2014 Pazartesi

Fransa’nın Saint-Omer şehrinde bir kütüphanede Shakespeare’in eserlerinin toplandığı çok kıymetli bir nüsha bulundu. Dünyada çok az sayıda bulunan “birinci folyo” olarak bilinen kitap 300 sayfa. Saint-Omer’de bulunmasının sebebi ise 16. yüzyılda şehirde güçlü bir Cizvit tarikatının varlığı. İngiltere’de Protestanların baskısından kaçıp Fransa’ya sığınan Katoliklerin kitabı beraberlerinde getirdikleri zannediliyor. Canını kurtarmaya çalışırken yanına son dakika o Shakespeare kitabını alan kimdi acaba?
Kütüphanenin bulunduğu yer, yani Saint-Omer acaba Aziz Ömer anlamına mı geliyor? Cumhurbaşkanı’nın danışmanı olsam son dönemde yaptığı şahane açıklamalara bu minvalde bir halka daha eklemek mümkün olabilirdi. Gelgelelim, azizin adı Audomar ve İsviçre doğumlu. Dahası doğduğu vakitler henüz İslam ortaya çıkmamış. Omer, Audomar’ın Flamancası. Homeros’un Ömer olmaması gibi Saint- Omer de maalesef İslam kökenli değil.
Bu durumda belki Shakespeare Müslümandır diye düşünebiliriz. Libya’nın Muammer Kaddafi’si bu fikirdeydi mesela. Libya’nın zamanındaki patronuna göre Shakespeare Britanya’da yaşayan Şeyh Zübeyir adında bir Müslüman Arap’tı. Hem dudakları dolgundu ve sakalı da İslami idi.
Kaddafi bu tuhaf açıklamayı yaptığında dünya kamuoyu kısa bir süre konuyu çoğunlukla dalga geçerek tartışmıştı.
İddia Lübnanlı yazar Ahmet Faris Şidyak’a aitti. 19. yüzyılda yaşamıştı. Maceralı hayatı 1887’de Kadıköy’de sona eren Şidyak’ın bir özelliği daha vardı. Kuvvetli bir mizah yazarıydı.
1960’ta Iraklı yazar Sefa Hulusi bu teoriyi savunan bir makale yazınca Shakespeare’in aslında Şeyh Zübeyir olduğu fikrini benimseyenler olmadı değil.
İşte bunların yazıp ettikleri herhalde bir danışmanı vasıtasıyla Kaddafi’ye kadar ulaşınca o da 1989’da bombayı patlattı.
Bunun İslam âlemine ya da Arap dünyasına pek bir katkısı olmadı. Daha ziyade tuhaf bir diktatörün kompleksli bir açıklamayla Batı’ya kafa tutması olarak anlaşıldı.
İslam medeniyetinin altın çağında insanlığın bilgi hazinesine paha biçilmez katkılar yaptığı aşikâr. Bunları hatırlatmakta ve yine bu katkıların üzerine yeni bilgiler, görüşler inşa etmekte sayısız fayda var.
Bunun yerine Batı medeniyetinin yapıp ettiklerini “aslında onlar da bizdendi” diye sahiplenmeye kalkışmak ise gülünç.
İnsanı bir kitabı yanlış okuyup bütün dünyanın karşısına çıkarak Küba’da bir tepede cami vardı demeye kadar götürecek bir gülünçlük.
Oysa Özbekistan ve Hindistan’da yaşamış Biruni, dünyanın yuvarlak olduğunu, güneşin sabit, dünyanın onun etrafında döndüğünü yazmıştı. Bununla da kalmamış, Asya ve Avrupa arasında bir kıta olması gerektiğinden de bahsetmişti. Bunları bir gemiye binmeden 11. yüzyılda yapmıştı. Bir anlamda Amerika’yı yerinden kalkmadan ilk o keşfetmişti. Biruni eski Yunan metinlerini de İslam metinlerini de incelemiş, bilimsel metotlarla bu neticeye ulaşmıştı.
İnsanlık birikimi Batı-Doğu diye ayrılmadan bir bütün olarak değerlendirilmedikçe, kompleksleri yenmek adına kompleks ifşa eden daha nice gülünçlüklere mahkûmuz.
Bu gülünçlük ise Biruni yerine Küba’daki olmayan camiden bahsettiren bir telaşı da yanında getiriyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları