Özgür Mumcu

Aksaray’ın kaderi

18 Haziran 2015 Perşembe

Ahmet Sever’in, Abdullah Gül’le geçirdiği 12 seneyi aktardığı kitabı beklendiği üzere gündemin karışıklığına rağmen kendine önemli bir yer buldu.
Erdoğan ile Gül’ün birçok konuda anlaşamadığı zaten biliniyordu. Hiçbir şeyden olmasa Gül’ün bir daha Cumhurbaşkanlığı’na aday olmasını engellemek isteyen yasal düzenlemeye başvurulmasından bu belliydi.
Sever’in kitabı anlaşmazlıkların birçok kritik konuyu kapsadığını gösteriyor. Dış politikadan yolsuzluğa kadar Gül’ün Erdoğan’la neredeyse taban tabana zıt fikirleri var.
Kitapta yolunda gitmeyen şeyleri fark eden, bunlara tepki göstermeye çalışan ancak bunu bir türlü netice elde edici bir seviyeye getiremeyen bir Gül var.
Seçimden sonra Gül’ün güçlenmesi, Erdoğan’ın bu şekilde etkisinin azalması ve böylelikle AKP’nin makul ve istikrara hizmet edecek bir yapıya kavuşturulabileceğini savunanlar çok. Gül’lü bir AKP ile CHP koalisyonundan memnun olacaklar da çok.
Cumhurbaşkanıyken Erdoğan’a karşı duruşu ancak bir serzeniş şeklinde ve sembolik kalmış Abdullah Gül’ün şu anki pozisyonunda AKP içinde nasıl güçleneceği bir muamma.
AKP koalisyon görüşmelerinden önce kurultay yapıp başına Gül’ü mü getirecek? Öyle bir niyet var mı? Diyelim ki parti tabanından gelen talep bu şekilde. Bu varsayımda dahi Erdoğan ve Davutoğlu’nun buna onay vermesi mümkün görünüyor mu?
Sever’in kitabı ve seçim sonuçları sebebiyle Abdullah Gül ismi dolaşıma girmiştir girmesine ancak kısa vadede bu dolaşımın somut bir siyasi sonucu olacağını söylemek güç.
MHP’nin tavrı, içinde HDP’nin olduğu herhangi bir hükümet ihtimaline yolu kapamakta gibi gözükmekte. Gelgelelim siyasi müzakereler, koalisyon ihtimalleri söz konusu olunca pek çok sürprize de açıktır.
Hükümet kurulamasa ve erken seçime gidilse dahi bu seçim, hükümet kurma görevinden hemen 45 gün sonra yapılmayacak. YSK’nin bir seçim takvimi hazırlaması gerek. O süre zarfında dahi yolsuzlukların soruşturulmasından, MİT ve İç Güvenlik Kanunu’na birçok konuda “acil demokrasi” paketini geçirebilecek sayıda milletvekili var.
Bu “acil demokrasi” meselesinin bir ayağı da Aksaray olabilir. 7 Haziran’da bir başkanlık referandumu yapıldı. Bunu yapan da Erdoğan’dı. Terleyen bir cumhurbaşkanı olacağım dedi. Terlemeden anladığı seçim kürsülerinde nutuk atarken terlemekten ibaretmiş. Bir de kendine dev bir saray yaptırmak.
Seçmen parlamenter rejimden yana oy kullandı. Cumhurbaşkanı’nın binasının Meclis binasından büyük ve görkemli olması bu iradeye karşı değil mi?
Mevzu bir milli irade mevzusuysa yüzde 52’nin mi binası daha büyük olmalıdır, yüzde 100’ün mü?
1000 küsur odasıyla Aksaray, bir şahsa değil 550 milletvekiline daha uygun. Meclis’teki yer sıkıntısı da ortada. Erken seçim ihtimalinde dahi Aksaray’ı Meclis binası yapacak bir hukuki düzenleme yapılabilir.
Tamam bina çirkin ve evet hakkında yargı süreci devam ediyor.
Ancak yıkılacak hali de yok. Başkanlık yerine parlamenter rejimi tercih eden seçmenin iradesine uygun olarak Aksaray, bütün seçmenleri temsil eden TBMM’ye neden verilmesin?
Erdoğan’a, merdivene dizdiği oyuncak askerleriyle oynayabilecek bina çok.
Zannederim buna Erdoğan’ın oyuncak askeri olmayı kendilerine yediremeyecek AKP’liler de itiraz etmeyecektir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları