Özgür Mumcu

Adaletin uzlaşmayla bilenen kılıcı

21 Temmuz 2016 Perşembe

Yaşanan travma çok boyutlu ve çok derindir. Dolayısıyla, atlatılması da bir o kadar güç ve zaman alacak. 15 Temmuz akşamından sabahına kadar, düşman bir işgal ordusu gibi davranan, olmadık savaş suçları işleyen bu hain çetenin saldırısına uğradık. Halk, kendi Silahlı Kuvvetleri’ne çöreklenmiş şebekenin ihanetini yaşadı. Bu ihanetin sorumluları robotlaşmış zihinleriyle onlarca senedir ilmek ilmek örülmüş bir örgütlenmenin mensupları. İçlerinde şahsi ikballeri ya da sonradan ortaya çıkacak menfaat ilişkileriyle hareket edenlerin bulunması da kuvvetle muhtemel.
Cemaatin meşhur yayın organının adının “Sızıntı” olması herhalde artık sadece bir tesadüf olarak değerlendirilemez.
Gülen hareketine inanmış herkesin bu ihanet darbesinde rol oynadığını ya da bunu tasvip ettiğini söylemek elbette mümkün değil. Gelgelelim, senelerdir emniyet, yargı ve askerde gerçekleşen “sızıntının” bir memleketin varlığını tehdit edecek seviyeye geldiği de şüphe götürmez.
Mesele sadece aklını yitirmiş bir garip tarikatın devletin en önemli kadrolarına sızması meselesi değildir. Her ne kadar uzun zamandır örgütlense de, kilit pozisyondaki mensupları her ne kadar kendini gizleme ustası olsa da, devlet içinden desteklenmese, bu sızıntı buralara erişemezdi. Birkaç gündür devletin her biriminde ıslakla kuru karışsa da elle konmuş gibi tasfiyelerin yürütülmesi bu şebekenin nasıl bir devlet desteği aldığını gösteriyor.
Bu destek, AKP iktidarından önce başladı. Çok yazıldı çizildi. AKP dönemindeyse bu ihanet şebekesine verilen destek katmerlenerek zirveye vardı. Sapla samanın birbirine karıştırıldığı ve bu yöntemle TSK’de Gülenci subayların önünü açan ve temelde Cumhuriyetçi unsurların tasfiyesi anlamına gelen siyasi davalara iktidar ve onun medyasının verdiği destek çok yoğundu. “Ne istediniz de vermedik” siteminin barındırdığı itiraftan evvel “Ben bu davanın savcısıyım” dendiği unutulmamalı. Bu iktidar, “Türkçe Olimpiyatları” için özel para bastırdı. Gülen cemaati için sikke kestirmek bu iktidar dönemine nasip oldu.
Şimdi burada iktidarın ve onun kalemlerinin, cemaati ve Fethullah Gülen’i öven açıklama ve yazıları alıntılansa aylar süren bir yazı dizisi olur. “Milli orduya kumpas” kurulduğunu itiraf eden kadrolar, o kumpası kuranlarla ilişkilerinin hesabını bu alacakaranlık günleri geçtikten sonra vermek zorundadır. Şayet bu hesap verilmezse, Gülen’e savcılık edenler, ne istediyse verenler, şehirleri parsel parsel ona hediye edenler, bavulla gelen dosyalardan çıkanları ağızları köpüre köpüre yazıp çizen bugünkü “darbe karşıtları” hiçbir şey olmamış gibi devam edecekler. Bizzat darbeye karşı ve kısmen onlar için sokaklara dökülüp canavarca saldırılarda hayatını kaybedenlere bundan daha büyük bir saygısızlık, daha büyük bir vefasızlık düşünülemez.
Her şeye rağmen, şu an görülemeyecek kadar zayıf olsa da, bir umut ışığı var. Topyekûn özeleştiri seferberliğine ihtiyaç var. Ruhlarını yitirmiş robotlar buralara herhalde kimsenin yardımı olmadan varmadı. Şu ya da bu sebeple, o kadrolaşmanın önünü açan her birey hesap vermeli. Adaletin kılıcı bazı durumlarda uzlaşmayla bileylenir. Geçiş dönemi adaleti de bu durumlar içindir. Cani şebekenin bombaladığı “Gazi Meclis”te kurulacak bir komisyon; adalet ve hakikat komisyonu, işlevi görmeli. Zaman, ortak düşmana karşı birleşme, hatalarla yüzleşme ve bu defa gerçekten yeni bir Türkiye kurma zamanıdır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları