Özdemir İnce

Türkçe edebiyat ne demek? (2)

22 Eylül 2020 Salı

İlk yazımda tartışma konusu yaptığım “Türkçe Edebiyat”/ “Türk Edebiyatı” kavramlarını, Avrupa dillerine ve edebiyatlarına yabancı olmayan Oğuz Demiralp’in bilmiyor olması çok tuhaf ve şaşırtıcı.

Cumhuriyet Kitap Eki’nin yönetmeni ve 40 yıldır Türk edebiyatının içinde şair, yazar ve yayıncı olarak bulunan Turgay Fişekçi’nin bilmemesi çok daha tuhaf ve şaşırtıcı. Yönettiği Cumhuriyet Kitap Eki’nde yayımlanan “Modern Türkçe Edebiyatın Cinsiyetçi Uçları” adlı reklamı veren Metis Yayınevi’ni bu gazetenin 5 Ekim 2019 tarihli nüshasında eleştirdim. Daha sonra 22, 24 ve 27 Mart 2020 tarihli yazılarımla “Türkçe Edebiyat” densizliğini kullanan şair Şükrü Erbaş’ı eleştirdim.

Yazılarıma kimse cevap veremedi, herkes pıstı. Ama sinsi kullanım devam ediyor.

***

Türkçe yazan Kürt şairler

Kürt kökenli büyük şair Ahmed Arif ile yarı Kürt Yaşar Kemal’in Türkçe yazmaktan başka seçenekleri yoktu. Ama ikisinden de, özellikle de Ahmed Arif’ten “Ah keşke Kürtçe yazsaydım” hayıflanmasını okumadım, duymadım.

Asıl yazıma geçmeden iki soru soracağım: Osmanlı nasıl oldu da Yunancanın, Sırpçanın, Bulgarcanın, Romencenin, Süryanicenin ve Arapçanın dil, yazı ve edebiyat olarak gelişmesine engel olamadı da sadece Kürtçenin gelişmesine mi engel oldu?

Osmanlı’nın bu konuda hiçbir sorumluluğu yoksa bütün suç Türkiye Cumhuriyeti’nin mi?

Kürtçenin bulunduğu durumda(n) Kürtlerin ve Kürtçenin hiçbir sorumluluğu yok mu?

Türkçe yazan ya da yazmak zorunda kalan genç Kürt şairlerin kendilerini konumlandırma sorunları var. Kürtçe yayın yasağı kalktığı için, Kürtçe öğrenme özgürlüğü ürünlerini vermeye başlayınca sorunları daha da artacak: Yazma ve yazın dili olarak bir seçim yapmak zorunda kalacaklar: Türkçe mi, Kürtçe mi? Şimdiye kadar neredeyse böyle bir sorunları yoktu.

***

Yasakmeyve adlı iki aylık şiir dergisinin 6. sayısında (Ocak-Şubat 2004) “Doğudan Zuhur Eden Şiirler” başlıklı Türkçe yazan Kürt şairler dosyası var. Sezai Sarıoğlu, Mehmet Butakın ve Metin Kaygalak adlı şairler, haklı olarak, kendilerini tanımlamak ve gelecekle ilgili bir etkinlik programı yapmak istiyorlar.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan ve Türkçe yazan Kürt kökenli şairler “Türk şairi” olarak tanımlanmalarını, Türk dilini kullanarak yazdıkları şiirin “Türk şiiri” sıfatıyla betimlenmesini istemiyorlar. Türkçe yazan ve kendilerini “Türk şair” olarak tanımlayan şairlerden ayrılmak için türlü yollara başvuruyorlar. Anlaşılan “Türk” sıfatıyla sorunları var. Oysa bu bağlamdaki “Türk” sıfatının etnisiteyle, ırkla, soyla hiçbir ilişkisi yok. “Türk”, dilsel bağlamda vatandaşlık bağını ve yazı dili olarak Türkçeyi işaret ediyor.

Türkçe yazan Kürt kökenli şairler “Türk şiiri” dememek için “Türkçe şiir”i kullanmayı yeğliyorlar. Bu yöntemin doğru olup olmadığını anlamaları için benim yöntemimi uygulasınlar, “Türkçe şiir”i İngilizce ve Fransızcaya çevirsinler. Bakın ne oluyor: “Poetry in Turkish” ve “Poésie en turc” ya da “Poème en turc”... Bunların Türkçe anlamı şudur: Türkçeye aktarılmış, yani çevrilmiş şiir. Oysa kendileri Türkçe yazıyorlar...

Demek ki Türkçe yazan Kürt kökenli şairler “Türkçe şiir” önlem ve yöntemiyle kendilerini tanımlayamayacaklar.

Yabancılar, örneğin İngiliz ve Fransızlar, şairlerin etnik kökenleri ne olursa olsun Türk diliyle yazılmış şiirleri “Turkish poetry” ve “Poésie turque”, yani “Türk şiiri” olarak tanımlarlar, tanımlayacaklar. Metin Kaygalak ve Mehmet Butakın söz konusu olduğu zaman da kendilerini Kürt olarak tanımladıkları için, “Kürt kökenli Türk şairi” tanımını kullanırlar. Bu tanımdaki “Türk”, söz konusu şairlerin vatandaşlığını ve yazdıkları dili işaret etmektedir.

Dosyaya katkıda bulunan yazar ve şairler Kürt kökenli şair ve yazarların durumunun tartışılmasını istiyorlar. Ancak tartışmanın yapılabilmesi için kavramların ortak olması ve yanlış kullanılmaması gerekiyor.

Örneğin Sarıoğlu, Kaygalak ve Butakın’ın yaptıkları gibi, “Literatürel” gibi sözcükler uydurarak İngilizce ve Fransızcaya katkıda bulunmamak ve “verili, diyalektik, nesnel karşılık, nesnel mütekabiliyet, mistik, Kemalizm, üniter vb.” gibi sözcük-kavramları adını andığım üçlü gibi kesinlikle yanlış kullanmamak gerekiyor.

Ve bir itiraz: Türkçe “Efendinin dili” değildir! Böyle bir tanım hem dilsel-yazınsal hem de politik olarak yanlıştır. (Hürriyet, 26 Mart 2004)



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları