Özdemir İnce

Cumhuriyet demek (1)

29 Ekim 2024 Salı

Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ve müzmin sorunu bizzat kendisidir! Şaşırmayın, 29 Ekim 1923 günü Cumhuriyet ilan edilmeseydi şu anda yaşamakta olduğumuz sorunların çoğu semtimize uğramayacaktı. Ama Pakistan, Afganistan ve Yemen türünden bir ülkemiz ve toplumumuz olacaktı. 18. yüzyılda başlayan toplumsal kutuplaşma doruk noktasına ulaşmayacaktı. Cumhuriyet, ilerlemeci-değişimci, laik ve modernist (kısaca çağdaşlaşmacı) akımın, tutucu ve dinci, Türkçü-Turancı akımlar karşısında kesin olmayan galibiyetinin simgesidir.

Çağdaşlaşmacı Cumhuriyet, toplumu dönüştürecek devrim ve reformlara başlayınca karşı akımlar da yeminli ve inatçı bir direnişe geçti, yeraltına indi. Cumhuriyet, 1961 Anayasası ile anayasa metnine giren ve mevcut anayasanın 174. maddesi tarafından koruma altına alınan Devrim Yasaları’nı çıkartıp uygulayarak kendi sorununu yarattı. Kendi karşıdevrimcilerini yarattı. Onu bir antitez olarak yarattı ama yaratmasaydı tipik bir Ortadoğu ülkesi olarak kalırdı.

Öyleyse bu maddeyi tekrar okuyalım: Madde 174-Anayasanın hiçbir hükmü, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik niteliğini koruma amacını güden, aşağıda gösterilen devrim yasalarının, anayasanın halkoyu ile kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin, anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz:

1. 3 Mart 1924 tarihli ve 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu (Öğretim Birliği Yasası);

2. 25 Kasım 1925 tarihli ve 671 sayılı Şapka Kullanımı Hakkında Kanun;

3. 30 Kasım 1925 tarihli ve 677 sayılı tekke ve zaviyelerle türbelerin seddine (yasaklanmasına) ve türbedarlıklar ile bir takım unvanların men ve ilgasına dair kanun;

4. 17 Şubat 1926 tarihli ve 743 sayılı Medeni Kanunu ile kabul edilen, evlenme akdinin (sözleşmesinin) evlendirme memuru önünde yapılacağına dair medeni nikâh esası ile aynı kanunun 110’uncu maddesi hükmü;

5. 20 Mayıs 1928 tarihli ve 1288 sayılı Beynelmilel Erkamın (uluslararası rakamların) Kabulü Hakkında Kanun;

6. 1 Kasım 1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Uygulanması Hakkında Kanun;

7. 26 Kasım 1934 tarihli ve 2590 sayılı Efendi, Bey, Paşa Gibi Lakap ve Unvanların Kaldırıldığına Dair Kanun;

8. 3 Aralık 1934 tarihli ve 2596 sayılı Bazı Kıyafetlerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun.

Yukarıdaki sekiz madde toplumu dönüştürerek çağının çağdaşı yapmayı hedefleyen Cumhuriyetin gövdesi ve oksijenidir. Bu eylem bütün zamanların dünya çapında en önemli ve başarılı devrimidir. 1789 büyük Fransız Devrimi’ni Anadolu’da tamamlayan bir büyük devrimdir. Böyle bir yaşamsal devrim kuşkusuz karşıdevrimini yaratacaktı. Karşıdevrim Cumhuriyet Devrimini güçlendirerek günümüzde de devam etmektedir.

Bu karşıdevrimin en tipik, en yetkili temsilcilerinden biri olan eski Milli Eğitim Bakanı ve AKP’nin yeni Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik Cumhuriyet paranoyasını şöyle itiraf ediyor: “Kendi evimizin içinde kargaşa varsa bunu düzeltmemiz gerekmiyor mu? Biz, Cumhuriyetle birlikte gayrimüslimleri, Kürtleri, Alevileri, köylüleri ve dindar insanları ötekileştirdik. 1946’ya kadar köylülerin Ulus ve Kızılay’a girmesi yasaktı. Âşık Veysel bile elinde sazıyla geliyor, Atatürk Bulvarı’na sokmuyorlar. Köylüleri Avrupalılar, elçiler görecek, ‘çağdaş imajımız zedelenecek’ diye düşünüyorlar. Anlayış bu. 1946’da köylünün oyu makbul olunca ‘öteki’ olmaktan çıktı ama diğerlerinin problemi devam ediyor. Biz dedik ki kimse kendini ‘öteki’ hissetmesin. Mevcut anlayışı değiştirdik. Dağdaki teröriste sesleniyorum, ‘Niye çıktın dağa?’, ‘Benim varlığım kabul edilmiyordu’ diyor. Şimdi senin varlığını kabul eden bir hükümet var. ‘Benim dilim yok sayılıyordu’ diyor, biz var sayıyoruz.” (Milliyet, 11 Ocak 2010)

Hüseyin Çelik açıkça “Ulan Cumhuriyet nedir senden çektiğimiz!” demeye getiriyor. Allah aşkına, Cumhuriyet ile sorunu olan birinin Cumhuriyetin milli eğitim bakanı ve bir partinin genel başkan yardımcı olabileceğini kim düşünebilir? Hüseyin Çelik’in 14 yıl önce söylediklerinin çok daha ağırını günümüzde R.T. Erdoğan ve AKP çevresi neredeyse her gün tekrarlamakta.

Fransızlar “Devlet” yerine “Cumhuriyet” derler. Bu tercih devrimci bir seçimdir. Karşıdevrim ve onun kaptanı R.T. Erdoğan ele geçirdikleri gemiyi Cidde limanına götürmek istiyor ama geminin pusulası Devrimci Cumhuriyet limanından başka rotaya izin vermiyor.

(1)  Bu yazıyı yazarken Direnen Cumhuriyet (Destek Yayınları, 2010) kitabımın önsözünden yararlandım.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları