Özdemir İnce

Aydın nedir ve kimdir?

06 Haziran 2021 Pazar

Aydın bir insan tipidir. Aydın bir allame-i cihan değildir, okuyup yazmışlığı ve bir mesleği vardır. Aklınıza gelen bütün meslekler... “Beni sokmayan yılan bin yaşasın”, “Her koyun kendi bacağından asılır” demeyen insandır. Aydın, üzerine vazife olmayan şeyleri iş edinendir. (Jean-Paul Sartre) Bu, benim de tanımlamam. Bizim aydınımız cumhuriyetçi, demokrat ve laiktir!

***

Almanya’da aydınlanmanın öncülerinden olan Kant, 1784’te kaleme aldığı Aydınlanma Nedir? başlıklı yazısında şöyle der: “Aydınlanma insanın, kendisinin sorumlu olduğu vesayet durumundan kurtulmasıdır. Vesayet durumu insanın, bir başkasının yönlendiriciliği olmadan kendi mantığından ve aklından yararlanamamasıdır. Bir akıl ve mantık yetersizliği değil de başkasının yönlendiriciliği olmadan karar alamama ve cesaret gösterememe durumu söz konusu olduğunda insan bu vesayet durumundan kendisi sorumludur. Sapere aude! (*) Kendi aklını kullanma cesaretini göster! İşte aydınlanmanın sloganı.” 

Yani aklını kimseye, özellikle “ortak akıl”a emanet etme, özgür aklını kullanarak özgürleş ve kendine egemen bir birey ol. Birey ol ama bireyci olma.

***

15 Şubat 1995 tarihli Yeni Yüzyıl gazetesinde “Aydınlık Suçu” (!) başlıklı bir yazı yayımlamıştım, aradan 25 yıl geçmiş. Bu yazıyı şimdi eleştirel okumanıza sunuyorum:

“Okumuş adam”, “kültürlü adam”, “kafa emekçisi” (doktor, avukat, öğretmen, yönetici vb.) ile “aydın” arasında kalın bir duvar vardır. Pratik bilgi teknisyenleri diyebileceğimiz beyaz yakalılar diplomalarının sağladığı bilgiyi satarak hayatlarını kazanırlar. “Aydınlık”, hayat kazanma tarzı olmadığı için bir meslek değildir. Bir toplumsal tiptir aydın. Aydın, pozitivizm ve aydınlanma çağının ürünü olan bir tiptir: İnancı (imanı) değil, mantığı ve düşünceyi seçmiştir, deney ve eleştiriyi seçmiştir. Aydınlık diploması veren okul yoktur; aydın oluş babadan oğula geçmez; aydınlık atama yoluyla elde edilen bir görev değildir; aydınlık ihale edilemez; aydını hiçbir güç görevden alamaz. Aydın, sorumluluk duyan bir kişidir ve bu sorumluluk duygusu kendiliğindendir; bu duygu aydına görev olarak verilmiş, ihale edilmiş değildir. Aydın, “üstüne vazife” olmayan işlere burnunu sokar, kendisini ilgilendirmeyen (karıştığı işlerde kişisel çıkarı yoktur) işlere karışır. Karışır ama mahallenin namusunun da bekçisi değildir. Bu nedenle, başta devlet olmak üzere, egemen sınıflar ve güçler sevmezler aydını. Çünkü aydın, kişiliğiyle, varlığıyla, eylemiyle bir düzen değiştirmiştir; bu dünyanın kutsal düzenini değiştirmiştir. Bunu, Dostoyevski’nin Cinler’inin ak saçlı yüzbaşısı fark etmiştir. Bu nedenle şöyle haykırır: “Tanrı yoksa benim yüzbaşılığım neye yarar?” ya da “Tanrı yoksa ben neyin yüzbaşısıyım?” Yine bu nedenle, “Egemenlik ulusundur!” ilkesini Meclis duvarına yazdıran aydına, aynı yüzbaşı ya da Müslüman köktendinci, “Egemenlik Allah’ındır!” diye karşılık verir. Devlet gibi egemen sınıflar gibi (varsayımsal olarak) Tanrı da hoşlanmaz aydından. Çünkü, düşünce dizgesi ve vicdanı özgürdür aydının, bir önyargı ya da kör inancın parantezi içinde değildir. Aydın bir kez “evet” derse, doksan dokuz kez “hayır” der. Bu nedenle, globalleşen dünyanın yeni sahipleri olan “hür teşebbüs” ve medya dünyası da sevmez aydını. Hele aydının yazar olanını hiç mi hiç sevmez. Bu nedenle, 12 Eylül’den sonra, aydının Frenkçesi olan “entelektüel” sözcüğünü ikiye bölüp “entel” ve “lektüel” yapmıştır. “Entel” şimdilik belli: Kuraklığın, enflasyonun, rüşvetin, şiddetin, Avrupa Birliği’ne alınmamanın ve belki de palazlanan mafyanın nedenidir bu “enteller” (!). Güya, entel sıfatını barlara “takılan” yarı aydınlara vermişler. Unutulmasın: Yarı bakire olunmayacağı gibi yarı aydın da olunamaz. Aydın düşmanlığı, faşizm illetinin ilk belirtileridir. Son günlerde medyada ve sokakta tanık olduğumuz da budur. Bu nedenle: Dünyanın bütün aydınları birleşiniz!

***

Bugün Cumhuriyet aydınını nasıl tanımlıyorum? Aydınlanmanın açtığı yol ve yönde, akıl ve bilimin rehberliğinde, Cumhuriyet devrimleri istikametinde barışı, sosyal adaleti, yoksulları, kadınları, erkek-kadın eşitliğini, emekçileri savunan, birey olmuş ama bireyci olmamış, çağının çağdaşı, laiklik neferi bir insandır. Şiarı, “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik”tir!

(*) Sapere aude (Latince: Bilmeye cesaret et!)



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları