Özdemir İnce

Aradığımı buldum

08 Eylül 2024 Pazar

Adonis’in Arap kültürü üzerine yazdığı denemelerden oluşan Dua ve Kılıç (La Prière et l’épée 1) adlı kitabını bir kez daha okurken yıllardır aradığım başlangıç cümlesini buldum: “Türklerin kültürü Arap kültürü, dili Arapça olsaydı, Mustafa Kemal Paşa Kurtuluş Savaşı’nı kazansa bile Cumhuriyet Devrimlerini asla yapamazdı!” Yıllardır aradığım cümle!

Adını andığım kitabın “Değişmez (Sabit) ve Değişken” (Le Fixe et le Mouvant) bölümünün VII. parçasında şiir ve siyaset arasında koşutluk kurarak “ilk örnek”, “kaynak örnek” yani “model” olgusunu derinlemesine inceler: Muhammed son peygamberdir, İslam son dindir, Kuran son kutsal kitaptır. Araplar Allah’ın sevgili kuludur, Allah’ın yarattığı en kusursuz halktır: “Siz insanların iyiliği için yaratılmış en hayırlı ümmetsiniz.” (Âli İmran suresi,110)

Kuran, Arapça gönderildiğine göre en mükemmel dil de Arapçadır! Daha ne kaldı? Hiçbir şey! Kale gibi Âli İmran suresi var.

Ama Arapların öğüncesi olan bu durum (ilk örnek, ana örnek, prototip, archetype) onların ebedi zindanı da olacaktır. Arap kültürünün iki kaynağı var. Birbirine benzemez iki kaynak dönemi. Cahiliye adı verilen İslam öncesi ilk dönem. İkincisi İslami dönem. İslam kendini bir “son” olarak, Arap dünya görüşünün sonu ve genel olarak insanın, hayat ve evrenin aslı hakkında son gerçeğin sahibi olarak sunar. Sonuç olarak, İslam kendisinden önceki “başlangıcı”, İslam öncesini yorumladı ve “cahiliye” olarak tanımladı. Çünkü o kendisinden öncesini ve sonrasını aydınlatan başlangıç (kaynak, kök, köken) idi.

Adonis’in büyük kitabının adına dönelim: “Değişmez (Sabit) ve Değişken”. Geçmiş değişmez olduğuna göre, öngörülmez geleceğin değişken olması gerekmez mi, gerekir ama peygamberin ölümünden sonra kabilesinden gelen imamlar sayesinde (yüzünden) geçmişe itaat gelenek (sünnet) haline geldi. Gelenek yani geçmişin, önce olanın taklidi.

 Artık sözü Adonis’e bırakmanın zamanı geldi: “Katı taklitçiliğin yanılgısı, mükemmelliğin imkânsız olduğu bir modelin mükemmelliğini varsaymaktır; gerçek şiir2, aslında, hiçbir zaman gerçekleşmemiş bir kusursuzluğun ebedi arayışıdır. İki teori ya da iki problem arasında benzerlikler kurmak mümkünse, bu iki kalp için mi yoksa iki duygu için mi aynıdır? Ne kadar parlak olursa olsun, taklit asla bir modelin kopyasından, niceliksel ve niteliksel bir ekle(n)meden başka bir şey olmayacaktır. Dahası kopya, özgün modeli genelleştirdiği, önemsizleştirdiği, birliğini, parlaklığını ve yoğunluğunu bozduğu ölçüde çarpıtır.

Taklit teorisi her şeyden önce farklılıkla mücadele etmeye çalışır. Bu nedenle bizi ‘örneği takip etmeye’, köken örneğiyle aydınlanmış ‘doğru yola çıkmaya’ davet ediyor. Başlangıçta dini bir kavram olan taklit, kısa sürede siyasi ve edebi alanları ele geçirdi. Tıpkı halifeliğin bir taklit haline gelmesi gibi (halife her zaman selefini taklit edecekti), bugünün şairleri3 de geçmişin şairlerini taklit edeceklerdi. Bu ilke kısa sürede içtihat ve poetikaya girdi. Kanun olarak en açık ifadesini Gazali’de bulmuştur: ‘Çoğunluğa karşı çıkan, hakikate geri döndürülmesi gereken bir isyancıdır.’

Halifenin eylemi, gerektirdiği taklit derecesini belirlemek için selefinin eylemine göre değerlendirilir. ‘Yeni’ kelime, doğruluğunu değerlendirmek için eski kelimeyle karşılaştırılır. Son olarak ‘yeni’ şiir yalnızca eskiyle ilişkili olarak ele alınır. Eski kelimenin ‘bütünün ruhuna’ sadık olduğuna karar verilirse hemen ona asimile edilir.

Bilgi alanında taklit, aktarma, dinleme ve gelenek anlamına gelir. Bu nedenle araştırma ve sorgulama ruhuna aykırıdır. Ayrıca belirsiz sorular karşısında güçsüzlüğünü de itiraf ediyor: Aslında din, belirsiz anlamların yorumlanmasını yasaklıyor ve bunların Tanrı’nın tek bilgisi olduğunu iddia ediyor. Gelenekçiler için, tüm yorumlar varsayımdır ve tüm varsayımlar heterodoksiye yol açar.”

Arap dünyasının değişememesinin, gelişememesinin, hâlâ yedinci yüzyılda tutsak kalmasının nedeni taklidin taklidi olmasıdır. AKP de taklidin taklidinin taklidi olduğu için Türkün çeyrek yüzyılını heba etmiştir. Nasa yani sabite, değişmeyene tutsak olan R.T. Erdoğan’ın bu gerçeği öğrenmesi olanaksızdır. Ancak halk değişime odaklandığı zaman o da kötü bir taklitçi olarak ortada kalacak.

1 Ed. Mercure de France, 1993.

2 “Şiiri”, “siyaset” olarak okuyun.

3 “Siyasetçi” olarak okuyun.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları