Özdemir İnce

AKP’nin Müslüman Kardeşlik çıkmazı (5)

24 Ocak 2021 Pazar

Türk Aydınlanması ve Laiklik (SİA Yayınları) adlı kitabımda yer alan “Başkan ya da Müminlerin Emiri” (s. 69) adlı yazıdan yaptığım alıntıya devam ediyorum:

***

Zihinsel olarak Araplaşmış Türkiye İslamcıları, Kurtuluş Savaşı’na karşı çıkmışlar, Hilafet Ordusu’nun sancağı altında iç savaş yapmışlardır. Cumhuriyetin kurulmasından sonra gizlice CHP içinde, açıkça Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (1924) ile Serbest Cumhuriyet Fırkası’nda (1930), ardından Demokrat Parti’de (1945) yer almışlar, sonunda hepsi kapatılan kendi partilerini kurmuşlardır: Necmettin Erbakan tarafından kurulan Milli Nizam, Milli Selamet, Refah, Fazilet ve Saadet partileri ile bu partilerden gelen yenilikçilerin (!) kurduğu Adalet ve Kalkınma Partisi. 

Bu partilerin İslamcı olmaları bir ölçüye kadar kabul edilebilir ama hepsinin Cumhuriyet karşısındaki tutum ve tavırları, Arap milliyetçiliğinin saplantılarını yansıtmaktadır. 

Demokratik cumhuriyetlerde, siyasi partilerin amacı, seçimle iktidara gelip ülkeyi kendi programlarına göre idare etmektir. Ancak Türkiye’nin İslamcı partilerinin hedefi Cumhuriyeti ele geçirmek ve Cumhuriyet öncesine geri dönmek olmuştur.

***

Laik Cumhuriyet, devlet ve toplumu, İslamcı bir devletin asla başaramayacağı düzeye çıkarınca, İslamcıların iştahının iyice kabardığı görülüyor. ‘Din ve İman’ı kullanarak iktidarı ele geçirdikleri, ‘Masa’nın yetki ve otoritesini kullanarak ‘Kasa’dan harcayarak Cumhuriyet devrimlerini tersine çevirmek istiyorlar. Bu nedenle okulları imam hatipleştiriyorlar, okullarda Arapça ve Arap harflerini zorunlu hale getiriyorlar, kadınları eve kapatmak, gündelik hayatı Araplaştırmak istiyorlar. Amaçları askeri okulları ve Harbiyeleri imam hatiplilere açmak. Gerçek kimlik ve niteliklerini korudukları sürece amaçlarına ulaşamayacaklarını anladıkları için 31 Temmuz 2016 tarihli bir kanun hükmünde kararname (KHK) ile askeri ortaöğretim okullarını (Kuleli Askeri Lisesi ve Astsubay Okulları) ve harp okullarını kapattılar, yerlerine Silahlı Kuvvetler Üniversitesi kurdular. Bu KHK darbesinin amacı, TSK’yi Cumhuriyetçi köklerinden koparıp göbek bağını İslamcı ideolojiye bağlamak ve böylece Cumhuriyeti savunmasız bırakmaktı. Bu operasyonu ‘Askeri vesayete son vermek’ sloganıyla meşrulaştırmak istiyorlardı. Askerin Cumhuriyeti korumak görevini ‘Vesayet’ sıfatıyla yozlaştırmak istiyorlardı.

Bu programın son menzili R.T.Erdoğan’ın Türkiye Cumhuriyeti’ne başkan olması idi. Daha doğrusu Müminlerin Emiri olması. R.T.Erdoğan önce Ortadoğu’da, sonra bütün dünyada Müminlerin Emiri olmak istiyor. Ancak tarihten habersiz olduğu için Arap milliyetçiliği karşısında bozguna uğrayacağını henüz bilmiyor.

Bunların hepsi oldu!

Tanık olarak Amin Maalouf

Haçlı seferleri, Batı Avrupa için aynı anda hem ekonomik hem de kültürel gerçek bir devrimin başlatıcısı olmuştur, bu kutsal savaşlar Doğu’da uzun bir gerileme ve karanlık dönemine doğru açılmışlardır. Her bir yandan saldırıya uğrayan Müslüman dünyası kendi üzerine kapanmıştır. Dayanıksız hale gelmiş, savunmaya çekilmiş; hoşgörüsüz, kısır olmuştur; bunların hepsi, kendini ona nazaran marjinalleşmiş olarak hissettiği dünya evriminin sürmesi ölçüsünde ağırlaşmaktadırlar. Gelişme, artık ötekidir. Modernizm, ötekidir. Acaba bu modernizmi reddederek dinsel ve kültürel kimliğini olumlaması mı gerekirdi? Yoksa bunun tersine, kimliğini kaybetme tehlikesini göze alarak modernizm yoluna kararlı bir şekilde girmesi mi gerekirdi? Ne İran ne Türkiye ne de Arap âlemi bu ikilemi çözmeyi başarabilmiştir ve bugün işte bu nedenden ötürü hâlâ zorunlu Batılılaşma ile fazlasıyla yabancı düşmanı aşırı fundemantalizm safhaları arasında, çoğu zaman ani olan geçişlere tanık olmaya devam edilmektedir.

Barbar olarak tanıdığı, yerdiği ama o zamandan bu yana dünyaya egemen olmayı başaran bu Frenklerden hem büyülenen hem de korkan Arap dünyası, Haçlı seferlerini gerilerde kalmış bir geçmişin basit bir dönemi olarak kabul etmeyi başaramamaktadır.

***

Arapların bu geçmişi bizim geçmişimiz değildir! Anadolu’daki Türk halkı hiçbir zaman Batı karşısında aşağılık duygusuna kapılmamış, Araplar gibi Hıristiyan düşmanı olmamıştır. Osmanlı, ele geçirdiği topraklarda yaşayan Hıristiyan halkın dil ve dinlerini değiştirmeyi Araplar gibi zorlamamıştır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları