Özdemir İnce

AK Parti kara parti

16 Ağustos 2024 Cuma

Artık çok eskimiş bir eski dostum, eskimemiş bir eski dostuma Avrupa Birliği’ne girmeyi kafasına koyduğu için başlangıçta AKP’yi desteklediğini söylemiş. AKP kurulduğu sırada üçümüz de aynı gazetede çalışmaktaydık.

Aynı şeyi bana söylediklerinde ben şöyle derdim: “Lan oğlum, bir dernek düşünün ki o derneğin bütün kadınları denize bikini ile girmekteler, sizinkiler derneğin kapısına çarşaflı kadınlarla dayanıyorlar. Kapıcı ‘N’olamaz!’ deyince de ‘Bizim kadınlarımız namusludur, bikini giymezler!’ diye kasalıyorlar ve kostaklanarak geri dönüyorlar.”

Biraz önce televizyondan öğrendim: 14 Ağustos 2001 günü kurulan parti 23 yaşına girecekmiş. Bu cenaze törenine, 16 Eylül 2001 günü Hürriyet Pazar’da yayımlanan “AK Parti’nin Kollektif Aklı” yazımla kutlamaya katılacağım:

[Franz Kafka’nın “Değişim” adlı romanının kahramanı Gregor Samsa, bir sabah uyandığında kendini hamamböceği olarak bulur.

Bizim teokratik devlet mecnunu, şeriat düşkünü, ümmet meftunu, Arapperest siyasal İslamcılarımız da tıpkı Gregor Samsa gibi, bir sabah uyanınca kendilerini “muhafazakâr demokrat” olarak bulmuşlar.

“Bulmuşlar” diyorum, çünkü bu değişimin herhangi bir tanığı yok. Kendi sözleri. Kendi sözleri olunca da, sabıkaları olduğu için, inanmak biraz zor. Kimse kendilerinden değişmelerini istemedi. Çok önemli bir nedeni olmalı ki, ağır suç işledikleri için yıllarca hapiste kalmış sabıkalılar gibi “Biz değiştik!” diyorlar. 

R.T. Erdoğan&Arkadaşları’nın değişip değişmemelerinin aslında beni ilgilendirmemesi gerekir. Ne var ki, Cumhuriyet ve başta laiklik olmak üzere cumhuriyet ilkelerini içlerine sindirmeleri hem kendilerinin hem de ülkenin yararına. Bu nedenle, değişim bu bağlamda ise, buna kayıtsız kalmam olanaksız.  

Bu konuda düşünmeyi sürdürelim: AK Parti’sinin başkanı R.T. Erdoğan, roman kahramanı Gregor Samsa gibi bir mutasyona uğrayıp değişti diyelim. Abdullah Gül, Abdüllatif Şener, Bülent Arınç ve öteki zevat nasıl olup da hep birlikte koro ve kitle halinde değiştiler? Aynı anda yumurtadan çıkarak kanatlanıp uçan kelebekler gibi.

Bunun da cevabı hazır. Akılları gibi (akılları kollektifmiş) değişimleri de kollektif bunların. Her şeyleri kollektif: Gözleri, kulakları, ağızları, elleri, ayakları... Her şeyleri kollektif!

İlk kez partinin kuruluş basın toplantısında “kollektif akıl”dan söz etmişti R.T. Erdoğan. 26 Ağustos 2001 tarihli Akit gazetesinde yayımlanan röportajında da bu kavramı kullanıyor.

Gazetenin muhabirleri Serdar Arseven ile Kenan Kıran ortaklaşa soruyorlar:

“AK Parti, seçime kadar herhangi bir koalisyonun içinde yer alabilir mi? Böyle bir teklif gelse...”

R.T. Erdoğan yanıtlıyor:

“Bu benim tek başına karar verebileceğim bir konu değil. Az önce de söyledim. Biz kollektif aklın temsil edildiği bir parti olacağız. Bu konu gündeme gelirse oturup kendi aramızda konuşuruz. Bu konuda konuşmak için çok erken.”

R.T. Erdoğan’ın “Daha önce söyledim” dediği cümle de şu:

“Bir diğer özelliğimiz, tekelci liderlik anlayışına son vermektir. Kollektif aklın temsil edildiği bir liderlik anlayışını benimsiyoruz.”

“Kollektif akıl!” kavramı gündemin hayhuyu arasında dikkatlerden kaçtı. Oysa basının, öteki politikacıların, siyaset bilimcilerin, toplumbilimcilerin duydukları zaman tüylerini diken diken etmesi gereken bir kavram bu. R.T. Erdoğan bu kavramı anlamını bilerek mi kullandı, bilimsel konuşma merakını tatmin için mi, yoksa “ilmi malûmat-ı zaruriyye” sahibi olduğunu dosta düşmana kanıtlamak için mi?

“Kollektif akıl” kavramını kullanma gerekçesi ne olursa olsun, yandık ki nasıl yandık. “Kollektif akıl”ı temsil eden liderlik ebedidir. Kendisini seçen kollektif aklı temsil ederken, kollektif akla dönüşüp bizzat kollektif akıl olacağı için bir daha yerinden kımıldamaz. Kollektif akılla tekelci liderlik anlayışına son vermek bir yana, kollektif akılla tekelci liderliğin daniskası kurulur.

Peki ama “kollektif akıl” da neyin nesi? “Kollektif akıl” nasıl bir akıl? 

“Kollektif”in anlamı “Ortak, ortaklaşa; toplu, topluca.”

Yani kollektif akıl, “ortak akıl” anlamına geliyor.

 “Ortak akıl” diye bir kavram yok felsefe ve sosyolojide. Buna karşılık “ortak bilinç” var. Emile Durkheim gibi idealist sosyologlar, bireyüstü ve ayrı bir varlığa sahip olduğu varsayılan üstün bir bilinç olduğunu savunurlar. Bilinç hayatının en yüksek biçimi olan bilinçlerin bilinci.

Kollektif akıl da, demek ki, en yüce akıl, akılların aklı anlamına geliyor. Mülkiyetin, bilincin, çıkarın, psikolojinin, taşkınlığın “ortak” olabileceğini aklım kesiyor da aklın ortaklaşası pek zor. İlkin akıl akılsa ortaklaşa olmaz. Akıl bireyselleştikçe akıllaşır. Akıllı bir insanın ortak aklın iradesini kabul edebilmesi için aklını yitirmesi gerekir. Kendi aklından vazgeçip bir ortak aklın yönetimine girmek ne demek? “Aklını yitirmek, mümin olmak, iman etmek” demek. İradesi özgür olmayan, aklı özgür olmayan, bir ortak aklın direktifleriyle karar veren insan topluluğunun demokrasiyi bulması, yaşatması mümkün mü?

“Ortak (kollektif) akıl”ın vardığı noktayı en iyi Erbakan Hoca belirliyor ve “Lidere itaat farzdır” diyor.

Ortak akıl, demokrasilerde değil, teokratik düzende, faşizmde, totaliter rejimlerde geçerlidir. Onlar tarafından yaratılır ve onları yaratır! Ya da onları yaratır ve onlar tarafından yaratılır!]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aradığımı buldum 8 Eylül 2024

Günün Köşe Yazıları