Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Darbeleri Araştırmak Neye Yarar?
Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu 25 Nisan’dan bu yana sürdürdüğü çalışmaları tamamlamış.
\nKomisyonun bilgisine başvurduğu kimi politikacılar, sanki bir soruşturma için çağrı almışçasına sorunu dalgalandırma aracı olarak kullanmak istedi. Anlamsız protestolara yöneldiler.
\nÇağrılanlar arasında ben de vardım. İki saat kadar süren bir zaman dilimi içinde 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1972 ve 12 Eylül 1980 darbesi ile ilgili gözlemlerimi aktarmakla yetinmedim; fazladan olarak değerlendirilebilecek olanları da aklımın yettiği kadar yanıtlamaya çalıştım.
\nAmaç, milli iradenin özgür ve çok partili seçimlerle tecelli etmesi için özellikle gelecek kuşak politikacılarına küçük dersler ve belgeler bırakmak ise; niçin Sayın Deniz Baykal’ın yaptığı gibi “Ben eskiden falanca görevdeydim. Gelemem” diye tafra atayım ki?
\nRadikal’de dün yer alan bir habere göre Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’nun 700 sayfayı bulan raporunda “bir daha askeri darbe ve muhtıraların olmaması için” bir dizi öneri yer almış.
\nKomisyon Genelkurmay Başkanlığı’nın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanmasını, darbeyi önleme çözümlerinden birisi olarak önerirken, 27 Mayıs 1960 olayı gerçekleştiği sırada da Erkânı Harbiyei Umumiye Reisliği’nin, Milli Müdafaa Vekâleti’ne bağlı olduğunu göz ardı etmiş olmalıdır.
\nTSK’nin ünlü 27 Nisan bildirisi de komisyon raporunda, Başbakan ile Büyükanıt’ın görüşlerinin aksine “muhtıra” olarak yer alıyor. Komisyon, TSK’nin görevini somut olarak sadece yurt savunması ile bağdaştırırken Tanrı korusun ama olası bir iç kalkışmayı göz ardı etmiyor mu?
\nOlasılığı da bırakalım. Yıllardan beri Doğu ve Güneydoğu’da sürmekte olan başkaldırı da bir iç kalkışma değil midir?
\nAskeri okulların müfredatının değişmesi çalışmaları, yarının subaylarının bir savaş halinde kendilerine bugünden aşılanmak istenilen özgüveni yok saymayan bir öğrenimin devamı koşulu ile yerinde görülebilir.
\nOrdu İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesinin, askerin darbe yapmasının meşru dayanağı olarak gösterilmesinin günlük hayatımızda ne denli geçerli olduğunu ben anlayamıyorum.
\nEmir komuta hiyerarşisine ters, en rütbelisi tuğgeneral olan ve çoğu binbaşı, yarbay 40 kadar subaydan oluşan bir ekibin planlayıp yönettiği 27 Mayıs, başarı ile sonuçlandığı için meşru sayıldı.
\nHemen ardından o darbe sırasında Kore’de görevli olduğu için 27 Mayıs el koymasına yetişemeyen Kurmay Albay Talat Aydemir’in öncülüğündeki 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 ayaklanmalarında parlamenter rejimi savunan Silahlı Kuvvetler’in karşısında ve dönemin Başbakanı İsmet İnönü’nün çelik iradesi sayesinde hezimete uğradı. Üç darbe yöneticisi girişimlerini darağacında ödediler.
\nYargılandıkları askeri mahkemede de İç Hizmet Kanunu, 35’inci madde türünden bir savunma yapmalarına gerek yoktu.
\nÇünkü kazanmış olsalardı, benzer bir yaptırım Başbakan İsmet İnönü ile Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay’ı bekleyecekti.
\n12 Mart 1971, TBMM’yi açık tutmaya özen gösteren bir “muhtıra”ydı.
\nDönemin labirentleri içinden nasıl geçilerek yeniden parlamenter demokrasiye dönüldüğünü, hafta içinde satışa sunulan “Kalbur Saman İçinde” kitabımda anlatıyorum.
\nKeza dün Ankara ağır ceza mahkemelerinin birisinde yargılanmaları devam eden 12 Eylül darbesinin hayatta bulunan iki faili Evren ve Şahinkaya da, eylemleri ne yazık ki başarıya ulaştığı için gerine gerine kendilerini “Kurucu İrade” olarak göstermekle kalmamış, şartlar oluşursa, yine bu görevi yerine getireceklerini söylemişlerdir.
\nSözünü ettiğim Kalbur Saman İçinde kitabımda, darbeci beş generalin 18 Eylül 1980’de kapattıkları TBMM’nin tören salonunda düzenlenmiş ant içme törenini şöyle anlatıyorum:
\n“Töreni, İstanbul Milletvekili İlhan Biber’in evinde onunla birlikte izledik. Gözlerimi fal taşı gibi açan ve unutamadığım görüntüler, rektörlerin, yüksek yargı mensuplarının, iş dünyasının ünlü mensuplarının o milat töreninde, büyük üniformalı beş darbecinin önüne gelerek 45 derecelik bir eğilme halinde saygı duymaları oldu. Özellikle çok saygı duyduğum bir kadın bilim adamı olan Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Türkan Akyol’u gördüğüm anda İlhan Biber’e ‘Ah’ demiştim, ‘şimdi Türkan Akyol bir Jeanne d’Arc gibi davranmış olsaydı.. Paşalar ne yaparlar acaba’?
\nAkyol 12 Mart’ta da, 12 Eylül’de de Sağlık Bakanı olmuştu.”
\n***
\nSözün özeti, darbeyi eylem haline dönüştürenler kadar, meşruiyet fetvası verenler, hatta 12 Eylül’e açılan günlerde milletvekili kimlikleri ile Kenan Evren’i ziyaret ederek “Paşam ne duruyorsunuz” sorusunu yönetenler de çoğunlukla biliniyor.
\nGelelim Meclis Komisyonu’nun 27 Nisan olayını, Erdoğan’ın da Büyükanıt’ın da aksine muhtıra olarak değerlendirmesine.
\nÜlkeye Cumhurbaşkanı seçecek olan TBMM’nin iradesine ipotek koymaya kalkışmanın bal gibi bir muhtıra olarak adlandırıldığını, o Meclis’in AKP’li üyelerinin çoğunlukta olduğu komisyon söylüyor.
\nDışardan dayatmaları yasal görmeyen \tbaşbakan ise hâlâ aksini savunuyor.
\nNiçin? Çünkü o mahut muhtıra olayından sonra TBMM erken genel seçime karar verdi ve kamuoyuna egemen olan asker karşıtı atmosfer AKP’nin iktidarını güçlendiren rüzgâr oldu.
\nYazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- Kılıçdaroğlu'na 'Meral Akşener' yanıtı
- 'Hadi gelin kapatın!'
- Yeni dönem başlıyor: Taksi, otobüs, dolmuş...
- Bir sonraki ve en büyük ekonomik patlama...
- Ulaşım durma noktasına geldi!
- Tarihi geçmiş ürün satan zincir market şubesine mühür
- Ünlü kebapçının kardeşi 20. kattan aşağı düştü!
- İl başkanı hayatını kaybetti!
- Kayyum belediyeyi kapattı!
- Çete lideri savunma yaptı, tutukluluğa devam kararı!