Olaylar Ve Görüşler

Yerli malı ve milli ekonomi - Olcay BAĞIR

19 Aralık 2022 Pazartesi

Her yıl 12-18 Aralık haftası “Yerli Malı Haftası” olarak kutlanır. Okul sıralarındayken “Yerli Malı Haftası”nda beslenme çantamızdan çıkardığımız yerli meyvelerle veya annelerimizin el emeği göz nuru yemekleriyle bu haftayı kutladığımız günler uzak bir hayal gibi artık. Peki ne olmuştu da böyle bir hafta belirleyip yerli ürünleri tercih etmede özendirilmemiz gerekmişti?

İlk durağımız İzmir. Yıl 1923. Yeni Türkiye’nin ekonomik sorunları tartışılıyor. Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki yönetici kadro Kurtuluş Savaşı ile kazanılan zaferden sonra politik ve ekonomik bağımsızlığı öngörmüştü. İşgallerden kurtulmanın bağımsızlık için yeterli olmadığını bilen Mustafa Kemal, milli ekonominin temellerini İzmir İktisat Kongresi ile atıyor.

İkinci durağımızda tarih 1929’u gösteriyor. Tüm dünya büyük bir ekonomik buhranla cebelleşiyor. Aynı yıl Atatürk’ün himayesinde kurulan Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti ise “Halkı tasarrufa alıştırmak, yerli malları tanıtmak ve özendirmek” diye sıralıyor kuruluş amacını.

NİC¸İN YERLİ MALI?

Cemiyetin ilk broşürlerinden biri “Niçin yerli malı kullanmalıyız?” başlığını taşıyordu. İşte bugünümüzü de aydınlatacak olan o soruya yanıt:

- Yüz milyon liralık yiyecek, içecek ve giyecek eşyasının memleketimize girmesinden hepimiz mesulüz.

- Ben, yerli pirinç dururken yabancı pirince para vermesem,

- Sen, yerli konservelerimiz dururken yabancı konservelerine para vermesen,

- O, yerli kumaş dururken yabancı kumaşlarına para vermese,

- Vatandaş! On paralık bir şey alırken bile yerli malını tercih et.

Sonraki durağımız 1940’lar... Dünyanın üzerinden silindir gibi geçen İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ekonomik darboğazda, toplumsal tutum bilincinin oluşması ve yerli üretim konusu bir kez daha önem kazandı. 

Bu nedenle İsmet İnönü’nün önemle üzerinde durduğu şekilde 1946’dan itibaren, Yerli Malı Haftası kutlanmaya başlandı. 12-18 Aralık tarihleri arasındaki bu haftanın amacı, yerli tüketimin artırılmasıydı ve okullarda yapılan etkinliklerle tüm çocuklarla gençler yerli malına teşvik ediliyor ve bilinç kazanıyordu.

GELDİĞİMİZ NOKTA

12 Eylül sonrası, özellikle Özal döneminde başlayan liberalleşme ve küreselleşme sürecinde kapitalizmin ve emperyalizmin kucağına oturan Türkiye’de artık yerli malı kullanmak yerine medyanın da parlattığı yabancı ürünleri kullanmak “daha havalı” kabul edilir oldu. 2000’li yıllara gelindiğindeyse yanlış politikalarla bir ülkenin geleceğinin nasıl har vurup harman savrulduğunu yaşayarak gördük.

Bir zamanların tarım ülkesi Türkiye’de tarım alanlarının azaldığına, çiftçi sayısınınsa gün geçtikçe düştüğüne tanık olduk. Geldiğimiz noktada sadece tohumun değil, gübrenin ve hatta samanın ithal edildiği bir ülkeyiz.

Kendine yeten, ekonomi çarklarını bağımsızca döndüren ülkeler güçlü ülkelerdir. “Gerçekten” güçlü olmak için üretimi artırmak, milli olana sahip çıkmak önceliğimiz olmalı. Unutturulan bazı sloganları hatırlamalı ve onları hayata geçirmeliyiz. Ne diyordu o slogan: Yerli malı yurdun malı, herkes onu kullanmalı!

OLCAY BAĞIR

GAZETECİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları