Olaylar Ve Görüşler

Yeni öğretim yılı ve sorunlar

20 Eylül 2019 Cuma

Yazar: Orhan Yıldırım
Eğitim İş Genel Başkanı

Bir ulusun o dönemin dünyanın en büyük emperyalist ülkeleri ve taşeronlarına karşı topyekûn verdiği Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasının ardından, bir daha asla başka ülkelerin baskı ve bağımlılığı altına girmek istemeyen Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucuları; Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde devletin her kurumuna hâkim olan “gerici yapıların” yeni kurulan Cumhuriyeti de aynı akıbete uğratmaması için, savaş ve yıkımlardan yeni çıkmış Cumhuriyetin elinde olan kısıtlı kaynaklarla yapılacak olan en doğru yatırımın eğitim yatırımı olduğunun farkındadır. Mustafa Kemal Atatürk tarafından hızla hayata sokulan inkılaplar ve eğitim alanındaki yatırımlar ile beraber, örümcek ağı gibi devletin her birimine olduğu gibi eğitim sistemine de nüfuz etmiş olan tarikat, cemaat, vakıfların faaliyetlerine son vererek kendi ayakları üzerinde duracak güçlü bir Cumhuriyet kurmak ideali ile yola çıkıldı.

Sonun başlangıcı
Aradan geçen onlarca sene içinde ne yazık ki çok doğru kararlar ve yatırımlar ile her alanda olduğu gibi eğitim alanında da hızla ilerleyen ve emsal pek çok ülkeyi geride bırakan genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1950’li yıllardan itibaren ‘milli’ çıkarlarını değil başka ülkelerin bilinçli bir şekilde ülkemizi geriletmeyi amaçlayan oyunlarını ülkemizi yönetenler fark edememiş, farkında olan bazı yöneticilerimiz ise kendi ikballerini ülkemizin ikballerinden daha öne çektiklerinden seyirci kalmayı yeğlemişlerdir. Tamamen bize özgü olan Köy Enstitülerinin, dönemin siyasi erkleri tarafından kapatılması adeta Türk Milli Eğitimi için “sonun başlangıcı” olmuştur.

Tek yol eğitim
Günümüze geldiğimizde ise, gelişmenin ve toplumsal ilerlemenin tek yolunun eğitim olduğunun bilinciyle eğitim sistemlerini geliştiren ülkeler yeni teknolojiler geliştirerek hem ekonomik kalkınmalarını üst seviyelere çekmiş, hem de toplumsal sorunlarını benzer eşgüdümle çözerek hızla ilerlemelerini sürdürmektedirler. Türkiyemiz ise ne yazık ki basiretsiz siyasiler ve liyakatsiz atanan yöneticiler nedeniyle, bırakınız eğitimdeki sorunları çözmeyi devraldıklarından çok daha geriye götürmüş durumdadırlar.
2019-2020 eğitim öğretim yılı 18 milyon öğrenci ve 1 milyon eğitim emekçisiyle AKP döneminde bir türlü değişmediği gibi her yıl üzerine yeni sorunların eklendiği, pek çok bilindik çözülmeyi bekleyen sorunlar eşliğinde başladı. Ülke yönetimine geldiği günden bugüne eğitim denildiğinde sadece imam hatip okullarını konuşan, çağdaş, bilimsel, laik, karma ulusal ve de parasız eğitimin gereklerini yok sayan bir anlayış ne yazık ki sorunlarımızı çözebilme şansına da sahip olamamıştır. Okul ve derslik eksiklikleri, kalabalık sınıflar, ikili eğitim yapan okulların sayısının artması, okullardaki hizmetli eksikliği sebebiyle hijyen sorunlarının arttığı, kayıtlarda zorla istenen bağış paraları konusunun ayyuka çıkmasına rağmen MEB’in görmezden gelmesi, servis ücretlerinin fazlalığı, okulların çoğunda kütüphane spor salonu, resim?müzik atölye eksikliği, çocuklarımızın artık örgün eğitim sistemi dışına çıkmayı tercih etmesi (1.5 milyon), özel okulları teşvik eden MEB’in devlet okullarına hiç katkı vermemesi.

Çözüm liyakat
Cemaat, vakıf, tarikatlarla yapılan protokoller sebebiyle her okulda soruların artması, öğretmen atamalarında mülakat sistemi nedeniyle hakları yenilen genç öğretmenlerimiz, yurt sorununu çözmeme nedeniyle tarikat yurtlarına mahkûm edilen çocuklarımız, mülteci çocuklarının fazlalığı sebebiyle kendi çocukların eğitimden yeterli katkıyı alamaması, öğretmenlerin ve tüm eğitim çalışanlarının verilmeyen özlük hakları, 3 bin 600 ek gösterge, vergi dilimi adaletsizliği bir çırpıda sayabileceğimiz onlarca sorundan sadece bir kaçıdır.
Ülkemizin kalkınması ve gelişmesinin temelini oluşturan öğretmenlerimizin özlük sorunları konusunda çözümsüzlük hüküm sürürken geçtiğimiz toplusözleşmeyle birlikte öğretmene reva görülen 2019-2020 için yüzde 4+4 ve 2020-2021 için yüzde 3+3 zam, hükümetin öğretmen sorunlarına karşı duyarsızlığını bir kez daha ortaya koymuştur. Sözleşmeli öğretmenlerimizin çakılı hizmete tabi tutulması, aile birliği konusundaki çözümsüzlük, yönetici atamalarında liyakatsizlik ve yandaşlığın hâkim olması, öte yandan atanmayı bekleyen yarım milyon öğretmenimizin durumu el değmemiş sorunlar olarak ortada durmaktadır. Atama bekleyen öğretmenlerimizin sayısı ve stresi her geçen yıl artmakta ve intihara kadar varan olumsuzluklar yaşanmaktadır. Atama sorununa duyarsız kalan bakanlık ucuz, esnek ve güvencesiz çalışmanın formülünü ücretli öğretmenlikte bulmuştur. Kadrolu atama yapmayan MEB bünyesinde 100 bin sözleşmeli ve 92 bin ücretli öğretmen çalışmaktadır.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen bizler Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu felsefesini özümsemiş eğitimciler ordusu olarak, kendi ülkemizin her sorununun çözülebileceğine inancımızı koruyoruz. Yeter ki, eğitimin sorunlarına Türkiye’nin gerçek sorunu gözüyle bakan liyakatli insanlar işbaşına gelsin. Bizler biliyoruz ki çocuklarımıza dünyadaki diğer akranları gibi imkânlar verildiğinde çocuklarımız çok daha iyisini yapacaklardır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları