Olaylar Ve Görüşler

Vatandaşlıktan çıkarma

21 Nisan 2016 Perşembe

Vatandaşlık, modern demokrasilerde haklar ve ödevlerle belirlenen bir tâbiyet ilişkisi değil; “hukuki, siyasi ve sosyal haklar olmak üzere üç boyutlu bir siyasal etkinlik alanı ve hukuksal bir statüdür.

Cumhurbaşkanı, 5.4.2016 tarihinde Avukatlar Günü dolayısıyla yaptığı konuşmada; “Akademisyen görünümlü destekçi, gazeteci kimlikli casus, siyasetçi kılıklı eylemci, memur unvanlı milis olarak terör örgütünün emrine girenlerin, elinde silahı bombası olan teröristlerden farkı yoktur!” “...Terör örgütü yandaşlarını vatandaşlıktan çıkarmak dahil, her önlemi almalıyız” diyor. Bu söylem, tüm muhalif kesimleri vatandaş değil düşman gören anlayışın somut bir örneğini oluşturuyor.

‘Biz’ ve ‘onlar’
AKP iktidarı bugüne kadar geçen süreçte; muhafazakâr değerleri savunan ve kendilerine oy veren “iyi Türkiyelilerden oluşan” bir “biz” ile demokratik gelişmelere engelmiş gibi gösterdiği; sendikalar, meslek odaları, sivil, kitle örgütleri, öğrenciler, entelektüeller, akademisyenler, gazeteciler, sanatçılar vb. oluşan bir “onlar” arasında, sınır çizmek ve bu karşıtlık üzerinden güçlü bir taban yaratmak üzerine kurulu bir strateji izlemiş bulunuyor. Bugün bu stratejiyi ileri taşıyor ve bu kesimlere karşı, uyguladığı baskı yanında Alman Ceza Hukukçusu Günter Jakobs’un tanımladığı “düşman ceza hukukunu” devreye sokmaya hazırlanıyor. Siyasal alanda, ancak “hasım” şeklinde adlandırılabilecek bu kişilere yurttaş değil, mücadele edilmesi gereken birer düşman” muamelesi gösteriyor.

Terörize etmek
Hepsini terörist ilan ediyor ve vatandaşlıktan çıkarma dahil, en uygun yöntemlerle! Bertaraf edilmesi gereken “tehlikelere” dönüştürüyor.
Bu gelişmeler, Edward Said’in Ortadoğu için yaptığı saptamanın bizim ülkemiz için de bir gerçekliğe dönüştüğünü gösteriyor: “Düşünceyle arası zaten hiçbir zaman hoş olmamış bu topraklarda, son zamanlarda düşünceyi ve onu cisimleştiren entelektüeli terörize eden, doğrudan vatan hainliğiyle damgalayacak kadar pervasızlaşan bir zihniyet egemenliğini kurmuş durumda. Milliyetçi ve dinsel fanatizm kendisinden başkasına düşüncesini ifade etmek bir yana yaşama hakkı bile tanımıyor!”

12 Eylül’ün devamı
Kenan Evren’in “Ne yapayım ben öyle aydını? Vahdettin de aydındı” şeklindeki sözleri, bugünkü anlayışın bir anlamda kaynağını oluşturuyor. 1980 Darbesi döneminde 14.000 kişi vatandaşlıktan çıkarılmış, 388.000 kişinin pasaport istemleri reddedilmiş bulunuyor. 2009 yılında yürürlüğe konulan Yeni Vatandaşlık Yasası’nda, bu uygulamanın kaynağı olan “Türkiye Cumhuriyeti’nin iç ve dış güvenliği ile iktisadi ve mali güvenliği aleyhine faaliyette bulunanların Bakanlar Kurulu kararı ile vatandaşlıktan çıkarılmasını” öngören hüküm kaldırılıyor. Yerine, “Türk Vatandaşlığını Kaybettirme” başlıklı düzenlemede, Türkiye aleyhine yabancı bir devlet hizmetinde olmak ya da askerlik yapmak gerekçelerine dayalı “vatandaşlığın kaybettirilmesi” uygulaması getiriliyor. Şimdi ise yeniden darbe döneminin hukuku yaratılmaya, bir “cadı avı” süreci başlatılmaya çalışılıyor.

Hak ihlali
Oysa vatandaşlık, modern demokrasilerde haklar ve ödevlerle belirlenen bir tâbiyet ilişkisi değil; “hukuki, siyasi ve sosyal haklar” olmak üzere üç boyutlu bir siyasal etkinlik alanı ve hukuksal bir statüdür. Bir hak olarak anayasalarda ve uluslararası insan hakları belgelerinde düzenlenmiş ve güvenceye bağlanmış bulunuyor. Dolayısıyla vatandaşlıktan çıkarılma; demokrasiye, kişi haklarına, kişilere hukuki güvenlik sağlamayı güvence altına alan hukuk devleti ilkesine ve insan haklarına aykırıdır. Anayasamızın “temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı 13. maddesi ve “Herkesin bir yurttaşlığa hakkı vardır. Hiç kimse keyfi olarak yurttaşlığından veya yurttaşlığını değiştirme hakkından yoksun bırakılamaz” hükmünü içeren BM Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nin “Yurttaşlık Hakkı” başlıklı 15. maddesi ile BM Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin “hiç kimse, kendi ülkesine girme hakkından keyfi olarak yoksun bırakılamaz” hükmünü içeren 12. maddesinin 4. fıkrasını da ihlal eden bir uygulamadır.
Bu nedenle, demokrasi güçleri ve siyaset, bu tür keyfiliklere karşı duracak söz ve eylem biçimlerini derhal oluşturmalı ve uygulamaya koymalıdır.  

Yard.Doç.Dr. NEVAL OĞAN BALKIZ
Hukukçu/Akademisyen



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları