Olaylar Ve Görüşler

Türkiye’yi bekleyen tehlike - M. Danyal HERGÜNSEL

02 Eylül 2022 Cuma

Karbon ayak izi, çevrede üretilen sera gazı miktarı açısından insan faaliyetlerinin doğaya verdiği zararın ölçüsüdür. 2000’li yılların ortalarında insan faaliyetlerinin doğa üzerinde bıraktığı hasarı, karbon salınımı cinsinden ölçebilmek için geliştirilmiş bir kavramdır. Birimi karbondioksit (CO2) değeridir.

ÖNLEMLER YETERLİ DEĞİL

Karbon ayak izini ikiye ayırarak değerlendirmek daha doğrudur. Birincil karbon ayak izi, evsel enerji tüketimi ve ulaşım araçlarındaki fosil yakıtların yanması sonucu ortaya çıkan CO2 emisyonu; ikincil ayak izi yaşamda kullanılan ürünlerin üretimi, tüketimi ve nihayetinde ömrünün sonlanmasında oluşan CO2 emisyonlarının göstergesidir.

Bu değerlerin düşürülmesi ve sıfırlanmasının, iklim değişikliği ve küresel ısınmanın önüne geçebilecek tek yöntem olduğunu bilim insanları belirtmektedirler. 77 ülke, 100’den fazla şehir, 2050 yılına kadar sıfır karbon emisyonu gerçekleştirme sözü vermiştir. 2019 yılı itibarıyla 25 ülkede karbon vergileri uygulanmaya başlanmıştır. Ülkemizde konunun önemi iyi anlaşılamamıştır, alınan önlemler yeterli değildir. 

Türk şirketleri, Paris Antlaşması’na ve yeşil mutabakata uyum sağlamazlarsa Avrupa Birliği’nde (AB) yer alan yatırımcıların ülkemize ve şirketlerine finansman ve teknik katkıları olumsuz etkilenecektir. 2026 yılında Yeşil mutabakat gereği uygulamaya konulacak, “Sınırda Karbon Vergisi” (SKV) uygulaması AB üyesi ülkelere ihracat yapan Türk şirketleri, 30 ile 50 Avro arasında karbon vergisi ödemek durumunda kalacaktır. AB Komisyonu’nun “yeşil ekonomiye” geçişten en çok etkilenen sektörlere yardım için “Adil Dönüşüm Katkısı” ile 2021-2027 yılları arasında AB’de konuşlanmış şirketlere 100 milyar Avro mali destek sağlayacak olması, Türk şirketlerinin rekabet gücünü zayıflatacaktır.

ÇÖZÜM İÇİN

Türk şirketleri Paris Antlaşması’na ve Yeşil Mutabakat’a uygun önlemleri almak zorundadır. Burada “yenilenebilir enerji” tercihi öne çıkmaktadır. Karbon salınımı, 17 Mayıs 2014’te yürürlüğe giren sera gazı emisyonlarının takibi hakkındaki yönetmeliğe ve bağlı mevzuata uygun olarak ölçülüp, düzenli olarak raporlanmalıdır. Üretim süreçlerinde sürdürülebilir, geri dönüştürülebilir malzemelerin kullanılmasına özen gösterilmelidir. Özellikle demir-çelik sektörünün ürünleri, uzun ve yassı mamullerin, otomotiv, inşaat, boru, beyaz eşya, ambalaj, makine imalat vb. gibi sektörler üzerindeki etkisi yakın gelecekte önemli gündem konusu olacaktır. Düşük karbonlu üretim çözümleri için otomotiv sektöründe elektrikli enerji gücü ön plana çıkacaktır. Demir-çelik sektörlerinde ise karbondioksit emisyonu nedeniyle üretim yöntemleri tartışılacaktır. 

Özetle her sektör, gelecekte ciddi sıkıntılar yaşanabilecek karbon ayak izi değerleri konusunda, ölçme, değerlendirme, akılcı planlama yapma konusunda çabuk olmalıdır. Çünkü fatura ülkemiz için çok ağır olacaktır.

M. DANYAL HERGÜNSEL

TEKNOKRAT



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları