Olaylar Ve Görüşler

Türkiye’ye yönelik yeni tehdit - Doğu Silahçıoğlu

11 Aralık 2024 Çarşamba

Yakın dönemde ABD destekli İsrail’in içinde yer aldığı çatışma ortamında Filistin ve Lübnan’da yaşanan vahşet, 15 yılı aşkın bir zaman dilimi içinde Suriye’de oluşan yeni durum, ABD, Türkiye, Rusya ve İran’ın bu olaylara eylemli şekilde karışması yeni bir resim ortaya koydu. Suriye’nin içine düştüğü güçlükler ve bunun yarattığı sonuçlarla bölgede siyasal dengeler altüst oldu. Türkiye, bu olaylardan etkilenen ülkelerin başında geliyordu. Çünkü siyasal İslamcı “denetimsiz başkanlık sistemi”nin neden olduğu yıkımların da katkısıyla oluşan yeni coğrafyada ülke için yeni bir tehdit doğmuştu.

OLASILIKLAR

Irak topraklarında geçmişte ABD tarafından yaratılmış bölgesel yönetim ve onun batısında ve ona bitişik Suriye topraklarında oluşturulan ABD destekli YPG/PYD’nin işgalindeki alanda henüz niteliği belirsiz bir yönetimsel yapı görünür olmaya başlamıştı. Zamanla şekillenecek olan bu yapının; alacağı dış yardım ve destekle, başta askeri, ekonomik ve siyasi alanlarda gelişimini tamamlayarak doğusundaki “Irak Bölgesel Yönetimi” ile birleşmesi ve bu şekilde beliren yeni alanın kuzeyinde, Türkiye ve İran’da yaşayan Kürtler için bir “anavatan”ın oluşması güçlü bir olasılık olarak ortaya çıktı.

Bu yeni durumun olasılıklarını iredelemeliyiz. Bu yeni durumda; ABD, bazı AB ülkeleri ve İngiltere başta olmak üzere bir kısım ülkeler, Türkiye’nin Kürt asıllı yurttaşlarını bu “anavatan”la bütünleşme yolunda girişimde bulunmaya özendirebilir. Bölücü/ayrılıkçı terör örgütü, Irak ve Suriye’de bulunan silahlı unsurlarını yeniden Türk topraklarına taşıyarak Güneydoğu ve Doğu Anadolu’yu yeniden konuşlanma alanı haline getirebilir ve silahlı terör eylemleri için yeni bir girişim başlatabilir.

Böyle bir gelişme; Türkiye’nin ulus ve ülke bütünlüğünü sağlama ve topraklarını koruma açısından “olağanüstü hal” ve hatta “bölgesel seferberlik” önlemlerinin alınmasını gündeme getirebilir ve bölgede geniş çaplı bir “iç güvenlik harekâtı”nın yürütülmesini gerekli kılabilir. Bu harekât sırasında bölge halkının tavrı genel anlamda bölücü/ayrılıkçı harekete karşı olsa da coğrafi koşulların özelliğinden kaynaklanan nedenlerle örgüt bölgenin bazı kesimlerinde varlık gösterebilir.

Bütün bu gelişmeler devam ederken bölgede, 1991 sonrasında “Irak’ın kuzeyinde” oluşturulduğu şekilde, ABD, bazı AB ülkeleri ve İngiltere’nin de içinde yer alabileceği bir “koalisyon” tarafından bölgede bir askeri denetim boşluğu oluşturma gayretleri görülebilir.

Bu ülkelerin desteğinde icra edilecek koalisyon harekâtıyla birlikte, emperyalist amaçlarla güneyden kuzeye bir “İsrailKürdistan-Ermenistan-Gürcistan” ekseni oluşturulabilir; bölge topraklarının bu eksene dahil edilmesi gündeme gelebilir.

SİLAH KISITLAMASI VE AMBARGO

Yeni tehdidin ortaya çıkması üzerine, bölgenin bölücü/ayrılıkçı silahlı unsurlardan arındırılması amacıyla iç güvenlik harekâtı sürdürülürken anılan ülkeler tarafından geçmişte örnekleri görüldüğü şekilde, TSK’nin sahip olduğu dış kaynaklı silah araç gereç ve malzemeden yararlanması ve bu tür teçhizat ve malzemeyi özellikle bölgede sürdürülen iç güvenlik harekâtında kullanması kısıtlanabilir ya da engellenebilir. Ek olarak Türkiye’ye karşı örtülü ya da açık, genel veya kısmi ambargo uygulaması gündeme gelebilir.

Bu arada iç güvenlik harekâtının hava desteği gereksinimlerinin karşılanması için Türk hava sahasının TSK tarafından kısıtlamasız kullanımı önem kazanırken yine bu devletler tarafından geçmişte Irak’ın kuzeyi örneğindekine benzer şekilde bir uygulamayla, bölge hava sahasının elektronik veya eylemli yöntemlerle Türkiye tarafından kullanımı önlenebilir ya da kısıtlanabilir.

ÇEVRESEL TEHDİT

Bu olasılıkların gerçekleşmesine bağlı olarak koalisyon güçlerinin harekâtı, bağımsız yeni devletin kuzeyindeki Türkiye’ye doğru genişleyebilecek bir şekle dönüşebilir ve harekâtın sınırları, aynı anda ya da ayrı bir zamanda İran topraklarının kuzeybatısına ulaşabilir.

Bölücü/ayrılıkçı güçlere bu kapsamda sağlanacak uluslararası destek, olayların akışını etkileyebilir. Bu girişimler Türkiye’yi bölgede daha geniş boyutta ve daha kapsamlı önlemler almaya yöneltebilir. Sonuçta “genel seferberlik” ve “savaş hali” ilanına yol açan bir durum ortaya çıkabilir.

Bölgede çıkarları olan devletler, Türkiye’nin çok boyutlu mücadelesini uluslararası düzlemlerde aldıracakları kararlarla engellemeye yönelebilirler. Bütün bu gelişmeler sürerken Türkiye ile sorunları bulunan ya da Türkiye için doğrudan tehdit oluşturan bazı ülkeler, yeni durumdan yararlanarak kendi ulusal hedefleri doğrultusunda girişimde bulunabilirler. Türkiye’yi ayrı bir cephe oluşturmak ve önlem almak zorunda bırakabilirler.

ZORLAYICI ORTAM

Tüm bu gelişmeler yaşanırken sömürgeci/yayılmacı güçler; yönetimdeki Türk hükümeti açısından, “ulusal güvenlik siyaseti”ne aykırı bir hareket tarzı benimsenmesine yol açabilecek veya buna neden olabilecek ya da bu sonucu doğurabilecek zorlayıcı politik bir ortam oluşturabilirler. Bu amaçla Türkiye’nin sığınmacılarla değiştirilmiş nüfus yapısından yararlanalabilirler.

Çizilen bu tablo dikkate alındığında, ABD’nin günü geldiğinde, bazı AB ülkeleri ve İngiltere başta olmak üzere bir kısım ülkelerle birlikte, bölgede Türkiye’yi hedef alan bir askeri harekâtın altyapısını oluşturabileceği; böyle bir harekâtı örtülü/ açık şekilde destekleyebileceği ya da bizzat bunun içinde yer alabileceği her zaman gerçekleşebilecek bir olasılık olarak görülmelidir.

ABD, bazı AB ülkeleri ve İngiltere’nin Türkiye ve Türkiye’nin çevresindeki coğrafyaya ilişkin değerlendirme farklılıklarının olduğu bir gerçektir. Bu ülkelerden bazılarının Türkiye’deki bölücü/ayrılıkçı harekete bakış açısı; Türkiye’nin ulusal çıkarlarını tehdit eder boyutlardadır. Sorun giderek genişlemekte ve soruna karışan ülke sayısı giderek artmaktadır. Gelişmeler; Türkiye’nin bölgede amaçları olan ABD, bazı AB ülkeleri ve İngiltere ile gelecekte birçok alanda karşı karşıya kalabileceğini göstermektedir.

SONUÇ

Türkiye Cumhuriyeti tüm bu gelişmeler ve olasılıklar ışığında aslında ulusal güç unsurlarına dayanan etkin hareket tarzları ortaya koyarak varlığına yönelik her tehdidi yok edebilecek durumda ve konumda bir devlettir. Ancak bunun için, “Atatürk Cumhuriyetinin ilke ve değerleri”ne bağlılık içinde kalması ve ona uygun adımlar atması gerekmektedir. Son gelişmeler “denetimsiz başkanlık sistemi”nce yok edilen bu ilke ve değerlerin ne kadar yaşamsal olduğunu bir kez daha göstermiştir.

Bu ilke ve değerlerin belirlediği çizgide kalınması durumunda Türkiye Cumhuriyeti için başa çıkılamayacak tehdit yoktur. Türkiye’nin ulusal çıkarlarının korunması ve onun kalıcılığının sonsuza dek sağlanması hiç kuşkusuz bu ilke ve değerlerin gözetilmesiyle olanaklıdır. Türkiye yüzyıl önce bunu dünyanın en büyük sömürgeci/yayılmacı güçlerine karşı “Atatürk” önderliğinde sürdürdüğü ve utkuyla sonlandırdığı “Kurtuluş Savaşı” ile kanıtlamıştır. Bu gerçek hiç kimse tarafından ve hiçbir zaman unutulmamalıdır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları