Olaylar Ve Görüşler

Türkiye’nin iktisat politikası: 1923-1929 - Boran YILDIRIM

02 Ağustos 2022 Salı

Burjuva ideolojisinin iktisat politikalarına uzanan iki ana kolu vardır. Bunlardan biri ulusal kapitalizmi öne çıkarırken diğeri ise daha serbest ticaretçi ve uluslararası bir nitelik taşır. Kapitalist bir kalkınma yolu izleyecek olan öncü kadrolar, bu iki koldan birini benimsemek durumundaydı. İkinci kola bağlı yarısömürge aydınlarının ve siyasetçilerinin savunduğu politikaların Türkiye’yi ulusal sanayisini geliştirmekten alıkoyduğunun ve memleketi Batı’nın açık pazarı ve hammadde kaynağı haline getirdiğinin görülmesi nedeniyledir ki Atatürk döneminde birinci kol benimsenecekti; yani daha korumacı bir politika izlenecek ve devlet eliyle yerli kentsoylu sınıf yaratılacaktı.

ÖZEL GİRİŞİME DESTEK

Ülkeyi kalkındıracak güçte yerli kentsoylu sınıfı yaratmak için belirli bir kesimin devlet olanaklarıyla zenginleştirilmesi ve bu kesime birtakım kolaylıklar sağlanması gerekiyordu. Bunun en etkili yöntemlerinin başında kibrit ve çakmak, ispirto ve alkollü içkiler, barut ve patlayıcı maddeler, petrol-benzin ithali ve dört büyük limanın işletilmesi gibi devlet tekellerinin ayrıcalıklı özel şirketlerce ve kişilerce işletilmesi, ayrıca özel sanayi yatırımlarına yönelik destekler geliyordu. 1925 yılında kurulan Türkiye Sanayi ve Maadin Bankası, Osmanlı’dan kalan dört işletmeyi devralıyor, elindeki işletmeleri uygun bir biçimde özel sektöre devretmesi öngörülüyor ve özel sanayi ve maden kuruluşlarına kredi sağlaması amaçlanıyordu. Ayrıca o dönem çıkarılan Teşvik-i Sanayi Kanunu, özel girişime sağladığı destekler ve kolaylıklar açısından rakipsizdi. 

Yerli sermayeye gösterilen olumlu tavır, yabancı sermaye için de geçerliydi. Bu dönemde egemen olan görüş, Türkiye siyasal bağımsızlığını koruyabildiği sürece emperyalist iktisadi baskının bir tehdit olmayacağıdır. Türkiye’ye iş yapmaya gelen yabancılar, doğrudan siyasi ayrıcalık istemedikleri sürece ve Türk işadamlarıyla ortaklık yaptıkları sürece teşvik görüyorlardı. Türklerin bu ortaklıklarda sermayeye katılmaları nadirdi, onların üstlendikleri iş daha çok siyaset çevrelerindeki nüfuzlarından yararlanarak birtakım kolaylıklar yaratmaktı. Nitekim, 1920-1930 yılları arasında kurulan şirketlerin yaklaşık üçte biri yabancı sermayenin Türklerle ortaklık kurmasıyla kurulmuştur. 

DEVLETLEŞTİRME

Diğer yandan, bu dönemde yabancıların elinde olan birçok demiryolu hattı devletleştirilmiş; üstüne Ankara-Kayseri ve Kayseri-Sivas demiryolları kurulmuştur. Bunun yanında, Tütün Rejisi 1925 yılında devletleştirilmiştir. 1926 yılında ise yabancı sermayeye kabotaj hakkı yasaklanmış, limanlarda devlet işletmeciliğindense ayrıcalıklı şirketlere işletme hakkı verilmesi yeğlenmiştir.

Sonuç olarak, Osmanlı’dan Batı’nın yarısömürgesi, hammadde kaynağı ve açık pazarı olmaktan öte bir miras alamamış olan genç Cumhuriyet, geçmiş dönemlerdeki serbest ticaret yanlısı iktisat politikasından farklı bir yol tutarak 1923-1929 arasında, daha korumacı ve yerli kentsoylu yaratma amacı güden, büyük ölçüde sermaye yanlısı bir ekonomi modeli benimsemiştir.

BORAN YILDIRIM

ODTÜ KİMYA MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ


Kaynakça

Korkut Boratav, Türkiye İktisat Tarihi 1908-2015, İmge Kitabevi, 2019.

Korkut Boratav, Emperyalizm, Sosyalizm ve Türkiye, Yordam Kitap, 2017.

İsmail Cem,  Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2017.

Taner Timur, Türk Devrimi ve Sonrası, İmge Kitabevi, 2018. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları