Olaylar Ve Görüşler

Suriye’nin geleceği: Türkiye ne yapmalı?

18 Eylül 2019 Çarşamba

Türkiye’yi yönetenlerin, Suriye’nin siyasi ve toprak bütünlüğünü desteklediklerini ifade etmelerine rağmen, Fırat’ın doğusunda ABD desteğindeki PKK-YPG’nin etkinliğinin bütünü ile kırılması yerine, bu bölgede güvenlikli bölge kurulmasına öncelik vermesi ve bunun için çaba göstermesi ciddi bir stratejik çelişki oluşturmaktadır.

Astana sürecinin beşinci liderler zirvesi, Türkiye, Rusya ve İran devlet başkanlarının katılımı ile Ankara’da yapıldı ve zirveden güzel haberler geldi. Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve siyasi birliğine yapılan vurgu, anayasa yazım komitesinin sonuçlanmış olması, PKKYPG’nin Suriye’deki en büyük tehlike olduğunun zikredilmesi güzel haberler içinde yer aldı.
Ancak, unutulmamalıdır ki Suriye’de barış ve istikrarın sağlanması zorlu ve uzun bir süreci gerektirmektedir ve zirveyi gerçekleştiren Türkiye, Rusya ve İran’ın yanı sıra ABD ve perde arkasında İsrail, Suriye’nin geleceğinin belirlenmesindeki diğer güçlü aktörlerdir ve bütün bu devletler Suriye’de farklı politik amaçlara yönelmişlerdir.
2011 yılında, demokrasiyi yerleştirmek, insan haklarını yaymak ve ülkenin refah seviyesini yükseltmek yalanları ile sözde Arap Baharı Suriye’yi vurduğunda, zaten etnik ve mezhepsel yapısı nedeni ile büyük hassasiyetleri olan Suriye’nin, dışardan yapılacak müdahalelerle parçalanmaya açık hale geleceği bilinmekteydi.

ABD’nin hedefi
Zaman içinde, ABD’nin Suriye ile ilgili amacının bu ülkeyi parçalamak, artık İsrail’e tehdit oluşturamaz duruma getirmek ve bu ülkenin topraklarında, Fırat’ın doğusunda önce PKK-YPG özerk yapısını oluşturmak, daha sonra bu yapıyı bir devlete dönüştürmek olduğu anlaşılmıştır.
Türkiye’yi yönetenler ise Suriye’de çatışmanın önlenmesini, istikrarın korunmasını, bu devletin parçalanmasının engellenmesini politik hedefler olarak seçmek yerine, sözde Arap Baharını ve bu süreci bir fırsat olarak görmüş, ABD’nin de teşviki ile Yeni Osmanlıcılık ve Müslüman Kardeşler anlayışını esas alarak, Suriye’deki gelişmeleri, Ortadoğu liderliğine gidecek yol için bir araç olarak değerlendirmiş ve bu ülkede rejim değişikliğini öncelikli politik amaç olarak benimsemiştir.
Türkiye’nin Suriye stratejisi, rejim değişikliğini hedef yaptığından, bu girişim, rejim güçlerinin zayıflatılmasına ve bu ülkede, ABD’nin de desteği ile PKK-YPG’nin güçlenmesine katkı sağlamıştır.
Suriye’de yanlış politik amaca yönelmesi ve Suriye stratejisini bu amaç için geliştirerek uygulaması, zaman içinde Türkiye’yi ülkemize yerleşen sığınmacılar, İdlib’den yeni göç potansiyeli, İdlib’deki cihatçı teröristlerin ve ÖSO’nun geleceği, Fırat’ın doğusundaki PKK-YPG gerçeği ve güvenlikli bölge kurma çabaları gibi çok ciddi sorunlarla karşı karşıya bırakmıştır. ABD’nin PKKYPG’ye verdiği destek ve silah yardımı, Suriye’nin siyasi ve toprak bütünlüğünün korunmasını giderek zora sokmaktadır.

Stratejik çelişki
Ankara zirvesinde de olduğu gibi Türkiye’yi yönetenlerin, Suriye’nin siyasi ve toprak bütünlüğünü desteklediklerini ifade etmelerine rağmen, Fırat’ın doğusunda ABD desteğindeki PKK-YPG’nin etkinliğinin bütünü ile kırılması yerine, bu bölgede sadece belli bir derinlikte ve genişlikte güvenlikli bölge kurulmasına öncelik vermesi ve bunun için çaba göstermesi ciddi bir stratejik çelişki oluşturmaktadır.
Ayrıca, Suriye’nin siyasi ve toprak bütünlüğü korunacak ise bunun Suriye’de mevcut Esad yönetimi çevresinde gerçekleştirilebileceği gerçeğinden hareketle, Türkiye’yi yönetenlerin, Esad rejimi ile diyalog kurması ve bu diyaloğu geliştirmesi gerekmektedir.

Esad ile diyalog şart
Ayrıca, İdlib’deki cihatçı teröristlerin temizlenmesinin, bu bölgeden Türkiye’ye yeni göçlerin önlenmesinin ancak Esad rejimi ile diyalog kurulması ile mümkün olabileceği de görülmelidir.
İçinde bulunduğumuz şartlarda Türkiye, Suriye ile ilgili çıkarlarını ve politik amaçlarını yeniden tanımlamak zorundadır. Şartlar ne kadar değişmiş ve koşullar zorlaşmış olsa da, Türkiye;
• Suriye’nin siyasi ve toprak bütünlüğünün yeniden temin edilmesini ve bu ülkede istikrarın yeniden sağlanmasını;
• Uluslararası kurumları da harekete geçirerek öncelikle ABD’nin Suriye’de yalnızlaştırılmasını, bu ülkede, Fırat’ın doğusunda ABD himayesindeki PKK-YPG yapısının etkinliğinin kırılmasını;
• Türkiye’deki Suriyelilerin uygun koşullarda geriye dönüşlerinin temin edilmesini;
• Suriye yönetimi ile işbirliği yaparak İdlib’in cihatçı teröristlerden temizlenmesini, bu bölgeden Türkiye’ye göç potansiyelinin sona erdirilmesini;
• Suriye’nin altyapısının yeniden inşa edilmesi için katkı sağlanmasını;
• ÖSO’nun uygun koşullarda terhis edilmesini;
• Bütün bu amaçlar için Suriye’nin meşru yönetimi ile diyalog kurulmasını, Suriye ile ilgili politik amaçları olarak belirlemeli ve stratejilerini bu amaçlar için geliştirerek uygulamalıdır.
Eğer Türkiye’yi yönetenler; Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliği konusunda samimiyse ve Fırat’ın doğusundaki PKK-YPG varlığını potansiyel bir beka sorunu olarak değerlendiriyorsa öncelikle Esad rejimi ile anlaşarak İdlib’deki sorunların çözümlenmesine öncelik vermeli.
Böylece Esad ordusunun serbest kalmasına imkân sağlamalıdır. Daha sonra da Suriye ordusunun,t Fırat’ın doğusunda PKK-YPG’ye karşı askeri harekât başlatmasını teşvik etmeli ve desteklemelidir.

Nejat Eslen
Emekli Tuğgeneral / Yazar



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları