Olaylar Ve Görüşler

Suriye ve asit yağmurları

09 Kasım 2016 Çarşamba

Irak ve Suriye’de yıllardır süren savaş, etkisi çok uzun yıllar boyunca sürecek bir toksik kirliliğe neden oluyor. Etkisi asit yağmurları gibi gelip geçici değil de kuşaklar boyu devam edecek bir kimyasal kirlilik söz konusu. Asit yağmurları, bu kirlenmenin doğurduğu ve doğuracağı sorunların yanında çok önemsiz kalır.

IŞİD’in Musul’da iki hafta önce yaktığı kükürt fabrikasından yayılan dumanların ülkemize ulaşarak asit yağmurlarına yol açacağı haberi kaygı yarattı. Ancak yazılı ve görsel medyada bu konu sanki “asit yağmurları geçip gittiğinde tehlike de bitmiş olacak” gibi çok yetersiz bir bağlamda sunuldu.

Toksik kirliliği
Oysa mesele çok daha derin. Irak ve Suriye’de yıllardır süren savaş, etkisi çok uzun yıllar boyunca sürecek bir toksik kirliliğe neden oluyor. Etkisi asit yağmurları gibi gelip geçici değil de kuşaklar boyu devam edecek bir kimyasal kirlilik söz konusu. Asit yağmurları, bu kirlenmenin doğurduğu ve doğuracağı sorunların yanında çok önemsiz kalır.
Yıkılan binalardan çevreye saçılan moloz ve tozda bulunan asbest parçacıkları; kullanılan silahlardan ve hurda savaş araçlarından çevreye saçılan titanyum, tungsten, kadmiyum, kurşun ve cıva gibi toksik metaller; en tehlikeli kalıcı organik kirleticilerden biri olan dioksinler ve seyreltilmiş uranyum içeren silahlardan kaynaklanan radyoaktif bileşikler önemli kirlilik unsurları olarak gösteriliyor. Bu liste daha epeyce de uzatılabilir.

Irak
Savaşın açığa çıkararak çevreye bulaştırdığı toksik kimyasallar beslenme, soluma, temas gibi çeşitli yollarla insan vücuduna geçiyor ve zaman içinde çeşitli hastalıklara neden oluyor. Irak’taki Felluce, Basra gibi şehirlerde görülebileceği gibi.
Yapılan bir çalışmaya göre Felluce’de kanser vakalarının görülme sıklığı Irak’ta savaş öncesi döneme kıyasla 80 katı artış gösterdi. Yenidoğan bebeklerde gözlenen doğumsal anomalilerin görülme sıklığı ise herhangi bir Avrupa ülkesine kıyasla 33 kat daha fazla. Başka bir dille Felluce’de doğan her 100 bebekten 15’i sinir sistemi ya da kalbi etkileyen ciddi bir doğum kusuru ile doğuyor. Radyoaktif kirlenmeye maruz kalmış Hiroşima’daki doğumsal anomali vakalarından bile daha fazla olan bu oran, bir salgın olarak niteleniyor.
Bu salgının en önemli nedeni ise radyoaktif kirlilik ve her yana saçılan ağır metal kalıntıları. Irak’ta Körfez Savaşı’ndan bu yana ABD ve İngiltere tarafından kullanılan seyreltilmiş uranyum miktarı 2000 ton civarında ve ülkenin binlerce yerleşim bölgesi bu radyoaktif materyalle kirlenmiş durumda.
Ancak savaşın yol açtığı kirlilik için mutlaka çatışma olması gerekmiyor. Örneğin ABD’de askeri faaliyetler sonucu her dakika bir ton toksik madde atığı oluşuyor. Ülkedeki çok tehlikeli/kirli bölge olarak kodlanan 1300 bölgenin üçte ikisindeki kirlilik askeri silah üretim, test ve deneme çalışmalarından kaynaklanıyor. Bu kirlenmiş bölgelerin ne tür sorunlara yol açtığı konusunda ise İtalya’daki Sardinya Adası çok daha güncel bir örnek oluşturuyor.

Sardinya Adası ve Suriye
Sardinya İtalya’ya ait 1,700,000 nüfuslu bir ada. İtalya’nın en büyük askeri tesislerinden birinin kurulu olduğu bu adada son elli yıldır geliştirilen askeri silahların test ve denemeleri yapılıyor. Tesise yakın yerleşim bölgelerinde yaşayan insanlardaki kanser ve doğumsal anomali vakalarının görülme sıklığının artması son yıllarda ciddi bir tartışma konusu.
Yapılan çalışmalar tıpkı Irak’ta olduğu (ve çatışmalar durduğunda bir süre sonra Suriye’de de görüleceği) gibi bölge sakinlerinin silah denemelerinin açığa çıkardığı toksik kimyasal maddelere maruz kalmaları nedeniyle bu hastalıkların ortaya çıktığını gösteriyor.
Bir tahmine göre Suriye’deki içme suyu kaynaklarının üçte ikisi toksik kimyasallarla kirlenmiş durumda. Suriye’deki savaşın yol açtığı genel kirliliğin ne boyutta olduğunu henüz bilmesek de Irak ve Sardinya Adası örneklerinin Suriye için de bir fikir vereceğini düşünüyorum.

Ahlaki sorumluluk
Savaşın bitmesini, çatışmaların durmasını ve barışı sağlamak en insani amaçlardan biri olmalı. Ama bu amacın gerçekleşmesi o bölgelerde yaşayan insanların gündelik hayatlarına dönüp, her şeye bıraktıkları yerden devam edecekleri anlamına gelmeyecek. Günümüz savaşlarının yol açtığı yıkım ve bu yıkım sonucu oluşan kimyasal kirliliği gidermek çok zor. Bu durum kirlenen bölgeleri hayatı sürdürmek için elverişsiz kılarak, zaman içinde insansızlaşmaya ve coğrafi bir ıssızlığa bile yol açabilir.
Savaşmak herhangi bir şeyin bekası için olamaz; beka sadece barış ile sağlanabilir. “Ne için savaşıyorsunuz” sorusuna verilen yanıt “Vatan için” olduğunda, şunu söylemek gerekli: “Ama sonrasında yaşanabilir bir vatan kalmayacak.”
Suriye ve Irak’ta savaşın yıkıcı etkileri uzun yıllar boyunca devam edecek. Bu yıkımın nereye kadar uzanacağı ise ülkemizin barışı sağlama konusunda göstereceği çabalara bağlı. Hem oralarda ve hem de burada.
Bölge halklarının kaderi birbiri ile iç içedir. Yaratılan insani ve coğrafi yıkım onarılabildiği takdirde ancak ortak bir gelecekten söz edebilmek mümkün olabilir. Aksi takdirde gelecek herkes için bir yıkımdır; gidecek bir yer de yoktur.

BÜLENT ŞIK Yard. Doç. Dr., Akdeniz Üniverstesi



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları